Halid Paşa (Halit Karsıalan) 1883 yılında İstanbul
Eyüp’de doğdu. 1903’de Harbiye’yi bitirdi. 1908’de Yemen’e gitti.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Kazım Karabekir Paşa ile 15. Kolordu
komutanlığında bulundu. Sertliğinden dolayı Deli Halid lakabıyla anılır
oldu. II. TBMM’ne Ardahan Meb’usu olarak aktıldı. Malul gazilerle
alakalı bir önerge yüzünden Ali Çetinkaya münakaşa
etmiş ve ömründe Rize’yi görmemiş olduğu halde Topal Osman’ı bertaraf
etmiş olmasından dolayı Rize meb’usu yapılmış bulunan Binbaşı Rauf
tarafından vurulmuştur. Aldığı yaradan kurtulamayarak vefat etmiştir.
Paşa, vaziyeti gereğince Eyüp’deki evinin bahçesine defnedilmiştir.
Halit Karsıalan (1883 – 1925)
Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in hatıralarında olaş şu şekilde bahsedilmektedir:
Meclis’te bütçe müzakeresi cereyan ediyorken saat beşi on geçe salondan silah sesleri gelmeye başladı. İctima salonundan hemen fırladım. Üç silah daha atılmıştı. Arkadamdan Rüşdü Paşa haykırdı: “Nereye gidiyorsun?”. Ben hemen salona çıktım. Cümle kapısından salona elinde tabaca ile Avni Bey girdi. Merdivenin yanındaki şubeden de Kılıç Ali çıkarak, salonun duvar kenarına sürünerek belinden tabancasını çıkarmaya hazırlanıyor ve onu da şaşrıdığından beceremiyordu. Elimdeki bramlomu Avni Bey’e çevirerek, elindeki tabancasını bırakmasını söyledim. Bu sırada Rüşdü Paşa ile Muhtar Bey de yanıma gelmişlerdi. Avni Bey: “Aman ne yapıyorsun, bu tabanca benim değildir. Kapı aralığında kavga edenlerin elinden aldım” demesi üzerine Rüşdü Paşa oraya koştu. Kılıç Ali’ye de verdiğimiz işaret üzerine şubesine girmişti. Halid Paşa’da renk kalmamıştı. Ayakta sallanıyordu, hemen kendisini kucaklayıp yol sergisinin üzerine uzattık. Yararnın nerede olduğu henüz belli değildi.
Paşa seni kim vurdu? Dedim. Cevaben:
Kel Ali’yi altıma aldım, puşt Rauf üstümden bana ateş etti” dedi. Hemen yeleğinin düğmelerini çözdüm, bir de baktım ki, giydiği beyaz gömlek kızıl kana bulanmıştı. Güç nefes alıyordu. Gözlerini kapadı. Boynundaki kıravat çözülmüyordu. O sırada Rize Meb’usu Rauf yanımda peydah olmasın mı, rengi kaçmış endişeden titriyordu. Bana:
- Nasıl oldu? Demesine mukaabil,
- Vurduğun adamı bana mı sormaaktasın” dedim. Paşa’nın kendisi itiraf etti. Üzerimizde bir çakı olmadığı için, Rauf’a:
- Bıçağın varsa ver” dedim. Hemen bıçağı alarak kravat ve kolalı olan yakayı kestim. Rauf’da hemen gitti.
İki gün sonra da meclis’e gelen bir sorgu hakimi ifademize müracaat etti. Biz de cereyan eden hadiseyi olduğu gibi anlattık. Meclis de Rauf’u kurtarmak için Afyon Meb’usu Ali Bey, müdafaayı nef zımnında, “ben vurdum” diyerek hem kendini hem de Rauf’u kurtardılar. Asıl katil Rize Meb’usu Rauf’tur. Bu hadise de böylece kapandı.
Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in hatıralarından aldığım yukarıdaki ifadeler
kendisinin olaya canlı şahitlik yaptığını göstermektedir. Şimdi başka
bir hatıradan, eski bir dede dostumuzun anlattıklarından yola çıkarak
olaya farklı bir açıdan bakalım:
Eyüp’te Halit Paşa’nın evi bayramda dolar taşar. Malul gaziler
kendisini ziyaret etmiş ve maişet sıkıntısından bahsediyorlar. Halit
Paşa bu meseleyi mecliste gündeme getireceğini ve maaşlara zam
isteyeceğini söyleyerek oradaki insanların gönüllerini alıyor.
İkinci hikaye seneler sonra anlatılır. Gülhane’de iki subay var. Bir
dost meclisinde bahsettikleri meseleler bize kadar intikal etti. Fakat
mesele tüyler ürpetici.
Subaylardan birisi Lebip Bey, diğeri Daim Bey.
Daim Bey, İsmet İnönü’nün yaveri. Muharebeler esnasında taarruzun
şiddetinden beraber ahıra saklanmışlar. Köylüler kazma kürekle, düşmanı
bir olup köyden çıkarmışlar. Bu hareket sonrası kahramanlık İnönü’ye
kalmış. Daim Bey her hatırladığımda ve bu zaferden her bahsedilişinde
içten içe gülüyorum diyor.
Diğer hikaye bizim konumuzla alakalı. Meclis’te bütçe konuşmalarının
öncesi. İki muhalif kişi için talimatlar geliyor. Lebip Bey’e işaret
gelince Bahriye Nazırı İhsan Paşa’yı vurma emri veriliyor. Ruaf Bey’e de
işaret geldiği zaman Halit Paşa’yı vurma emri veriliyor.
İhsan Paşa o gün hasta olduğu için görüşmelere gelemiyor. Kendisi
ölümden Lebip ise cinayetten kurtuluyor. Fakat Halit Paşa aynı şansa
sahip değil.
Halit Paşa kürsüden malul gaziler için zam istiyor. Maliye Nazırı ön
sıradan istikak yok diye karşı çıkıyor. Zaten asabi bir mizaca sahip
olan ve lakabı “Deli” olan Halit Paşa çok sinirleniyor: “Ben kaçan ermenilerden arta kalan 18 sandık dolusu altını Ankara’ya gönderdim. Nerede bunlar.” derken Rauf ateş eder, sonra Kel Ali üzerine çullanır.
Gerisi yukarıda tafsilatıyla bahsettiğimiz gibi. Kel Ali (Çetinkaya)
bir cürm-ü meşhud işler fakat kimse sesini çıkarmaz. Olay örtpas edilir.
***
Dokuz kurşunlu Paşa nasıl öldü?
Tartışmaları koridora taşındığı Meclis’te ilk kanlı oturum, dokuz
düşman kurşunundan ölmeyen Halit Paşa’yı vurdu. Yemen’den Trablusgarp’a,
Ardahan’dan Sakarya’ya kadar savaşıp 9 kez yaralanmıştı. Başında
Sakarya hatırası kurşunu hayat boyu taşımış, düşmanın öldüremediği bu
kumandanı bizim kurşunumuz Meclis’te öldürmüştü.
Öldüğünde 43 yaşındaydı ve cebinden Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası’nın programıyla Malul Gaziler Cemiyeti’nin bir mektubu çıkmıştı.
Cumhuriyet Meclisi’nin bu ilk silahlı çatışmasında Halit Paşa iki
tabancasını birden ateşlemesine rağmen vurulmuştu. Yerde iki büklüm
kıvranmış ve “Hergele Rauf beni arkamdan vurdu” diye inlemişti.
Halit Paşa’yı kim öldürmüştü? Lafını esirgemeyen ve asla baş eğmeyen
bir askerdi ve adı “Deli”ye çıkmıştı. Meclis’te sivil asker tartışması
koridorlara taştığında Halit Paşa, “Generaller hükümeti” diye bir tabir
kullandın. Bu tabirle generallere hakaret mi etmek istedin?” diyerek Ali
Bey’e (Çetinkaya) yüklenmişti. Ali Bey’in “Niçin generallere hakaret
edeyim.” cevabı onu tatmin etmeyecek, şöyle diyecekti: “Askersin ama
general değilsin. Neden paşalığa terfi edemediğini ben de senin kadar
bilirim. Sana emri kumanda edenlere kinayeli laf atmaya sıkılmıyor
musun? “Nurettin Paşa ara seçimlerde Bursa’da, “Halk Fırkası” adayı
operatör Emin Bey’e karşı ezici bir ekseriyetle kazanmıştı. Halit Paşa
“Bu mazbatayı reddederseniz hepimizin buradan tası tarağı toplayıp
gitmemiz lazım gelir” demişti.
Ali Çetinkaya (Kel Ali) ve Atatürk
Halife gazileri yaşlı gözlerle dinlemiş ve Ankara’nın dikkatini
çekmişti. Heyet daha sonra aslen asker olan ve omuz omuza dövüştükleri
milletvekillerine ve Halit Paşa’ya dert yanmışlardı. Halk Fırkası
rahatsızdı. Öğleden sonraki oturumda Halit Bey, Afyon milletvekili Ali
Bey’e Nurettin Paşa’ya karşı Emin Bey’i neden desteklediğni soracak ve
diyecekti ki: “Paşam sen hakikaten rahatsızsın.” Paşa “Seni dışarıda
bekliyorum” cevabını vermişti. Gelmediğini görünce bu defa Müdafaa
Encümeni odasından ona bir tezkere gönderecekti: “Seni düelloya davet
ediyorum. Şahitlerini getirmeyi unutma.”
Ali Bey, Avni Rauf, Salih ve Kılıç Ali’ye gitmiş “Halit Bey sebepsiz
köpürüyor, bana yardım edin” demişti. Kılıç Ali aracı olmuştu: “Ali Bey
düello teklifinizi aldı. Kastı olmadığını size tekrar etmeye hazırdır.”
Akşam ortalık sükunete kavuşmuş, “Fresko’nun Barı”nda bir araya gelip el
sıkışmışlardı.
25 Kasım 1925 Pazartesi. Meclis’te malul gaziler için imza
toplanmaktadır. Ali Bey diyecektir ki: “Paşa niçin bize itimat
etmiyorsun. İşimiz sadece malul gaziler meselesi değildir.” Halit Paşa
gruptan birkaç metre ileriye gitmiş, sonra geri dönerek müthiş bir hızla
sağ ve sol cebinden iki tabanca birden çıkarmıştır: “Sizden evvel ben
davranıyorum. Al sana Ali!” O anda bir mucize yaşanacak, Halit Paşa iyi
nişancı olmasına rağmen hedefi bulamayacaktır. Ali Bey dehşete kapılıp
elindeki çay bardağını düşürmüş, tökezleyerek yere çökmüştü. Halit Paşa,
Ali Bey’i altına almıştı. Ancak Avni Bey’in müdahalesi sırasında
tabanca ateşlenecekti. Kurşun Ali Bey’in yüzünü sıyırdığı anda bu defa
Halit Paşa “Yandım” diyerek yana düşecekti. Yaralanan Halit Paşa “Beni
Rauf vurdu” demektedir. Bir başka ihtimal ise Ali Bey’in Halit Paşa’nın
altında kaldığı sırada onu vurmuş olmasıdır.
0 commentaires:
Post a Comment