Hıdır Amca‘yı hatırladınız mı? 20 yıl evvel
katledilen kızının katillerini arıyor. Tunceli’de, 1992′de kaçırıldıktan
11 gün sonra, kızının gözleri oyulmuş, kafa derisi yüzülmüş, kulakları
kesilmiş cesedini almıştı kucağına. Failleri malum ama meçhul bir
cinayetin peşinden ziyan olan 20 yıldan söz ediyoruz. Ayten Öztürk
cinayetinden.
Hıdır Öztürk
YILDIRIM ÇARPMASI
Ara başlığa “Yıldırım Çarpması” dememizin bir sebebi var. Çünkü Ayten
Öztürk cinayetini araştırırken karşımıza çıkan üç isim var. Üçünün de
soyadı Yıldırım. Biri malum Mahmut Yıldırım. Bildiğimiz adıyla, Yeşil.
Genç kadını evinden kaçıran dört kişiden biri. Aynı Mahmut Yıldırım,
aralarında Ayten’in de olduğu, Hıdır Öztürk’ün kızlarını, Jandarma Alay
Komutanlığında görmüştü ilk kez. O kızları Yeşil’in yanına gönderen ise
Alay Komutanı Ahmet Yıldırım. O koltukta Ahmet Yıldırım’dan sonra
oturan Kazım Çillioğlu ise öldürülmüştü.
Kazım Çillioğlu
Kayıtlara intihar olarak geçti ama, gerçek farklı. Çünkü Kazım
Çillioğlu göreve gelir gelmez etrafında dönüp duran cinayet şebekesini
fark edip bunun önünü almaya çalıştı. Art arda yaşanan cinayetlerin
Jandarma Alay’la bağlantılı olduğu iddiasını dikkate alıp, TİKKO
itirafçısı “Bozo” kod adlı Yusuf Geyik ve Yeşil’in bütün ilişkilerini
mercek altına almıştı. Neticede Çillioğlu öldürüldü ve cinayet örtbas
edildi. Yıllar sonra bu soğuk dosya raftan indi ve Çillioğlu’nun ölümü
araştırılmaya başlandı. Soruşturma, Ayten Öztürk’le Yeşil’i tanıştıran
eski Alay Komutanı Ahmet Yıldırım’a kadar uzandı. Yıldırım ifadeye
çağrıldı, kendi sorumluluk bölgesinde olağanüstü bir şeye tanık olup
olmadığı sorusuna muhatap kaldı. Bu soruya “hayır” cevabını verdi. Oysa
sadece Ayten cinayeti bile tek başına olağanüstü bir durumdu. Üçüncü
“Yıldırım” ise, dönemin Tunceli Valisi Arslan Yıldırım. İşin peşine
düşmemeyi tercih etti.
OTOPSİ RAPORU KONUŞUYOR
Yerim sınırlı olduğu için özetin özetini yapmak istiyorum. Ayten’in
cesedi morga getirildiğinde, hiç hastane görmemiş biri bile,
kulaklarının kesildiğini, gözlerinin oyulduğunu, yüz derisinin, kafasına
kadar yüzüldüğünü fark edebilirdi. Şimdi elimde otopsi raporu var.
Yıllar boyu saklanan sırrı açığa çıkaracak olan o raporun altında iki
hekimin imzası var. Nusret Akpolat ve Zülfü Kılıç. Bu iki hekimden biri
Fırat Üniversitesi’nde diğeri özel bir hastanede mesleğine devam ediyor.
Altına imza attıkları raporda, Ayten’in boyun kemiğinin kırıldığı
yazılı. Hani idam edildiğinde olur ya. Peki ya kulakları, gözleri?
Rapordaki uzman görüşü şöyle;
1,5 – 2 ay kadar toprak altında gömülü kaldığından, vücudunun çeşitli
yerlerinde çürümeler meydana gelmiş, kulakları bundan dolayı düşmüş,
gözleri hasar görmüş. Başının üzerinde saç yok. Çünkü topraktan
çıkarırken vurulan kürek darbeleri ile saçları kopmuş. Bu rapor, yalan,
yalan külliyen yalan!! Size aslını söylüyorum. Ayten’in 27 Temmuz 1992
günü kaçırıldığını, aynı gün işe gittiği fabrikadan teyit etme imkanınız
var.
Ayten Öztürk
Bulunduğu tarih ise 8 Ağustos 1992. En iyi ihtimalle 11 gün içinde
ceset bulunmuş oluyor bu durumda. Ama başka bir şey daha var. Abdülkadir
Aygan (PKK itirafçısı), Ayten’i, Diyarbakır’da, JİTEM Karargahında, 3
gün boyunca gördüğünü söylüyor. Bu kaçırıldıktan sonraki ilk üç gün bile
olsa, en azından 7 gün içinde cenazenin bulunduğu anlamına gelir. Şimdi
eğer gerçekten bir şey yapmak isteyen biri varsa, bu iki doktoru
çağırır ve hangi şartlarda otopsi raporu tazmin ettiklerini sorar.
Ve hangi nedenle, kapsamlı otopsiye ihtiyaç duyulmadığı gerekçesiyle
cenazenin defnedilmesine karar verdiklerini sorar. Dönemin Alay Komutanı
Ahmet Yıldırım’ı çağırır ve kızları Alay’a neden çağırdığını sorar.
Kızları gönderdiği Yeşil’i nereden tanıdığını, ne tür bir ilişkileri
olduğunu sorar. Bunlar sorulmazsa, bu işte bir arpa boyu yol kat
edilmez. Size söyleyeyim. Kalın sağlıcakla.
0 commentaires:
Post a Comment