بطل فلم وادي الدئاب

Saturday, November 30, 2013

AVRUPA’NIN GELECEĞİNDE BİZ DE OLACAĞIZ 2013

AVRUPA’NIN GELECEĞİNDE BİZ DE OLACAĞIZ

Avrupa’da biz her zaman vardık. Avrupa’nın tarihi ile bizim tarihimiz birçok defa kesişti. Toplumların ve milletlerin yolları daîma birbirine çok yakındı. Avrupa’da ve Avrupa için imzalanan çoğu barış anlaşmasında, savaşta da, biz vardık. Müziğinde de, mutfağında da. Lisânında da, masallarında da.
O nedenle üzerinde tartışılması gereken konu “Avrupa’nın geleceğinde Türkiye’nin yerinin bulunup bulunmadığı” değil, “Türkiye’nin Avrupa’nın geleceğinde ne kadar yer tutacağı”...
Bu sorunun yanıtı ise muhakkak, “Türkiye’nin geleceğinde Avrupa’nın ne kadar yer tutacağı” ile ilgili...
Avrupa Birliği bugünlerde tarihinin belki de en zor, en belirsiz, en karışık dönemlerinden birini yaşıyor. Avrupa Birliği etkileri bir yandan 2004 Mayıs'ında birliğe üye olacak yeni 10 üyeyi nasıl içlerine sindirebileceklerini düşünürlerken diğer yandan da bu yeni 10 üyeden biri olan Polonya'yı nasıl dizginleyebileceklerini tartışıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda Brüksel'de yapılan Avrupa Birliği zirvesinde birliğin nüfuslar açısından daha büyük devletlerin alınacak kararlarda daha çok oy hakkına sahip olması istenmişti. İspanya ve özellikle Polonya buna karşı çıkınca işler karıştı.
Hazırlanmakta olan Avrupa Birliği anayasası tehlikeye girdi. Kendini birliğe yeni üye olacak 10 devletin lideri gibi gören Polonya'nın Başbakanı sinirlenip toplantıyı, zirveyi terkedince de her şey bir anda kilitlendi. Şimdi herkes bu tıkanıklığın nasıl aşılabileceğini tartışıyor. Tabii Avrupa Birliği içindeki bütün bu gelişmeler Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecini de etkileyebilecek.
İki yıldır üzerinde çalışılan Avrupa Birliği anayasası konusunda bir türlü tam bir uzlaşma sağlanamıyor. Avrupa Birliği devletleri 2004 Mayıs'ında birliğe yeni katılacak 10 üye nedeniyle oy hakkı meselesini yeniden düzenlemek istiyorlar ama başarılı olamıyorlar. Görüşmeler şu anda tıkanmış durumda.
Avrupa Birliği hayatî önem taşıyan anayasa konusunda görüş birliğini sağlayamıyor. Daha kötüsü anayasa konusu bütün üyeler için bir koz hâline gelirken, bütün diğer konularda uzlaşmanın ve uzlaşmamanın anahtarı hâlini alıyor.
Şâyet anayasanın “bir arada yaşamın temel belgesi“ olduğu da düşünülürse, anayasada uzlaşamama bir ortaklığın kurulamayacağının da işâreti olarak kabûl edilebilir.
Bilhassa kendi anayasasını Avrupa Birliği'ne dayatmakla suçlanan Almanya, Avrupa idealinin sadece Almanya’nın çıkarlarını kovalayabilmek için dönemin şartlarına uygun ürettiği bir formül olduğunu savunanların sayısı artıyor.
Bununla beraber Almanya bugün, Avrupa Birliği'nin hamisi olduğu dönemde yaşadığını, 1980'li yıllara damgasını vuran, ekonomideki büyük sıçrayışını bugün sürdüremiyor. Almanya’nın iktisadî kriz yaşadığı gerçeği bir yana, Avrupalı birçok devletin de, Avrupa Birliği üyeliğinden dolayı, kendisini görülebilir gelecekte “Avrupa Birleşik Devletleri’nin bir eyâleti“ ve daha önemisi “trans-atlantik gerginlikte kaybedecek kutbun bir parçası“ olarak görmek istemiyor.
Büyük tartışmalara ve uyumsuzluklara yol açan anayasa, Avrupa Birliği içn çok önemli. Çünkü Avrupa Birliği’nin müktesebatı ve ortak politikaları birçok üye devlet için “arzu ettiği derecede“ uyduğu bir gerçek. Üye sayısının artışı ve üyeler arasındaki gizli hiyerarşi, Birlik’in her üyeye eşit yaklaşmasını engellediği gibi, üyelerin Birlik’e bakış açısını da değiştiriyor.
Avrupa, anayasa tartışmaları ile biraz daha kendi içine kapandı. Öteden beri dünyanın geriye kalanının çok da farkında olmadan yaşayan Avrupalılar şimdi de anayasa tartışmasına boğuldular.
Ama bu defaki durum, dünyada yaşananlara karşı sürdürülen genel kayıtsızlığın ötesine geçti. Çünkü AB üyesi bir ülkenin vatandaşı, hem dünyanın hem de Avrupa’nın kalanında olanları önemsemezken, Avrupa Birliği’nin önemine inananlar ve “tek Avrupa’yı“ savunanlar, ulusal kimliğin üzerine çıkan bu yeni uluslarüstü kimlik ile, üye ülkelerin uyruğunda olanları da daha az önemsemeye başladılar. Bunun örnekleri giderek artıyor.
Özünde anayasa tartışmaları ve çatışmaları Avrupa’da ulusal kimlikler ile uluslarüstü kimlik arasındaki öncelik ve diğerine dominans mücâdelesinden kaynaklanıyor. Ama sorun orada da bitmiyor.
Bir örnekle açıklamak gerekirse, örneğin “Danimarkalı olmak“ ile “Avrupalı olmak“ arasındaki mücâdeleyi hangisi kazanırsa kazansın, sonuçta kazanan kimliğin yaşayacağı yeni bir çatışma var; “tek Avrupa’ya inanan Avrupalı“ mı, yoksa “sadece refah bölgesi Avrupa’ya inanan Avrupalı“ mı?
Bu tartışma başlamış olsa da, henüz şiddetli değil. Ama anayasa tartışmaları bir şekilde sona erer ve Avrupa Anayasası oluşursa, bu iki temel yaklaşım kutupları belirlemeye başlayacak. Büyük bir olasılıkla yaşanacak kutuplaşmanın galibini de en baştan beri varolan ulusal kimlikler belirleyecek.
Avrupa’nın geleceği ve Türkiye’nin geleceğini birbirinden ayırmak mümkün değil. Zâten gerekmiyor da. Ama anayasa tartışmalarının izleyeceği seyir, ortaya çıkarabileceği komplikasyonlar ve daha önemlisi anayasanın hükümleri bunu doğrudan etkileyebilir.
Avrupa’nın anayasası, sadece üye devletler arasında birbirine karşı ortak duyuş ve duruşu değil, aynı zamanda dışarıya karşıda birlik olmayı gerektirecek.
Çünkü Avrupa Anayasası büyük devletlerin gözetiminde ve onların çıkarlarına öncelik vererek hazırlanacak. O noktada Türkiye bütün şartları ve daha fazlasını yerine getirse bile, anayasanın Türkiye’nin kimliği ve hedefleri ile uyumsuzluğa düşmesi hâlinde, Avrupa şunu söyleyebilir;
“Siz söz verdiğiniz adımları attınız. Ancak bu anayasayı kabûl ediyor musunuz?“...
Avrupa’nın anayasası bizim için kabûl edilemez bir anayasa olursa, giremeyiz. Bunda da herhalde kimsenin şüphesi yok. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin üyesi değil, üye adayı olduğu düşünülürse, o zaman bizim bu noktada anayasa çalışmalarına doğrudan bir dahlimiz de mümkün değil.
Bu arada Avrupa Birliği bilerek veya bilmeyerek önemli bir rota değişikliği yaşamaya başladı. Bundan birkaç yıl öncesine bakıldığında Avrupa ekonomisi, demokrasisi ve yaşam standartları bakımından “standart“ bir coğrafya anlamına geliyordu. Avrupa’nın standartlarının esas olacağı düşünülen bölgede, bugün böyle bir durum yok. Mayıs 2004’ten sonra ise hiç olmayacak.
Yeni bir Avrupa meydana geliyor ve “Yeni Avrupa’nın“ değerleri de, sistemi de; ne mevcut ile ne de tasarlanan ile örtüşmüyor.
Bu arada Avrupa Birliği’nin temel eğilimine dikkat edildiğinde, sınırlarını genişletmekteki isteğinin, sınırları içerisinde olan bütün ülkelerin “Almanya gibi“ veya “Fransa gibi“ olması için bulunmadığı görülüyor...
Hatta Avrupa’nın geleceği tartışmaları öyle bir noktaya gelebilir ki, Türkiye’nin tam üyeliği konusu, bütün bir tartışmanın içerisinde gözden yiter. Ama yine Avrupa’nın geleceğinde olacağız. Çünkü Avrupa Avrupa Birliğinden daha büyük bir toprak ve daha fazla nüfus. Kaldı ki “Eski Avrupa’nın Yeni Avrupa’yı doğurduğu şu dönemde biraz ağırdan almak da belki daha iyi”.
Share:

0 commentaires:

Post a Comment

Popular Posts

ما هو افضل مسلسل لسنة 2020 ؟
مسلسل الهندي مملكة الحب
مسلسل تركي الحفرة
مسلسل وادي الذئاب
Created with Quiz Maker

Blog Archive

Pages

Theme Support