Sunday, December 15, 2013
Home »
» Hayri Kozakçıoğlu Hakkında Bilinmeyenler 2013
Hayri Kozakçıoğlu Hakkında Bilinmeyenler 2013
İlk ve Ortaokulu Alaşehir’de, lise öğrenimini ise İzmir’de yaparak 1955 yılında İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun olmuştur.Yüksek öğrenimini 1955 – 1959 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde tamamlayarak 1959 yılında İçişleri Bakanlığında Kaymakam adayı olarak göreve başlamıştır. Çamlıhemşin, Ardeşen, Delice, Çüngüş, Çınar, Kepsut ve Gökçeada (İmroz) ilçelerinde kaymakamlık yaptıktan sonra 1970 yılında Mülkiye Müfettişliğine ve daha sonra Başmüfettişliğe atanmıştır.
Güvenlik hizmetleri ile ilgili olarak bir süre yurt dışında inceleme ve araştırma yaptıktan sonra, 1978 yılında Erzurum Valiliğine atanmıştır. Daha sonra Vali kadrosu ile 1,5 yıl süre ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevini ifa ederek, 12 Eylül 1980‘den sonra Adana Valiliğine atanmıştır. 3 yıl süre ile Adana Valiliği ve 3,5 yıl Sakarya Valiliği görevlerinden sonra 12 Ocak 1987 tarihinde Diyarbakır Valiliği görevine başlamıştır. Bu görevi yürütürken 19 Temmuz 1987‘de Olağanüstü Hal Bölge Valiliğine atanmıştır. 19 Ağustos 1991 tarihinde İstanbul Valiliğine atanmıştır.
1 Eylül 1993 tarihli Sabah Gazetesi’nde yer alan bir haberde İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun Olağanüstü Hal Bölge Valiliği hesaplarından 2 milyar lirayı (yaklaşık 250.000 dolar) kendi adına açılan hesaplara geçirdiğini ileri sürüldü. Kozakçıoğlu bu iddia karşısında söz konusu parayı dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin onayı ile 12 Ağustos 1991’de kendi hesabına aktardığını ve 18 Ocak 1993’de Bölge Valiliği’nin talebi üzerine geri gönderdiğini ileri sürdü. Ancak Kalemli bu olaydan haberi olmadığını açıkladı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Kozakçıoğlu’nu istifaya davet ederken, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “Paralar örtülü ödenekten teröre karşı mücadele için verilmiştir. Ancak ne için harcandığı açıklanırsa devlet sıkıntıya düşer” dedi.
Kozakçıoğlu, 1 Kasım 1995′de görevini Rıdvan Yenişen’e devretmiştir.
XX. ve XXI. Dönem İstanbul Milletvekiliği yapmıştır. Evli ve 3 çocuk babası olan Kozakçıoğlu, 23 Mayıs 2013 tarihinde Sarıyer’deki evinde ölmüş olarak bulundu. Göğsüne yakın mesafeden tek el ateş edildiği belirlenen Kozakçıoğlu’nun ölümünün intihar olduğu yönünde kuvvetli işaretlerin olduğu belirtilmiştir
Hayri Kozakçıoğlu, 1938′de Alaşehir’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu.Mülki İdare Amirliği, Valilik, Kaymakamlık, Mülkiye Müfettişiliği, Başmüfettişlik, Erzurum Valiliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Adana, Sakarya, Diyarbakır Valiliği, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, İstanbul Valiliği yaptı.
19 Temmuz 1987 tarihinde, merkezi Diyarbakır’da olan ve sekiz ili kapsayan Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’ne (OHAL) atandığında zaten Diyarbakır Valisi idi. O göreve de 1986 yılının sonunda atanmış ancak 12 Ocak 1987 tarihinde koltuğa oturmuştu. Bölgede, 12 Eylül 1980 darbesinin öncesinden, 26 Nisan 1979’dan itibaren sıkıyönetim hali mevcuttu. Hayri Kozakçıoğlu, basına verdiği demeçlerde “Sıkıyönetimin elinde olduğu için bazı olayları tek tek alıp incelemedim. Ancak itiraf etmek gerekir ki askerî tedbirleri tekrar gözden geçirmemiz gerekir. 19 Temmuz’dan sonraki yönetim şekli henüz belli değil.” diyordu. Bu sözleriyle kafasından neler geçirdiğini o an için anlamak mümkün olmasa da sonraki gelişmeler bu konuda epey bilgi edinmemizi sağlayacaktı. Aslında, göreve başladığı gün yayımladığı ilk bildiriyle, olağanüstü hale geçişte bölgede yaşayanların ve bölgeye geleceklerin uymaları gereken bazı hususları belirleyerek hızlı bir giriş de yapmıştı.
Hayri Kozakçıoğlu’nu, hızlı başlangıç yaptığı bu sırada yoran en önemli konu, kadro meselesiydi. Denetimi altında çalışacak 80 kişilik beyin kadrosunu oluşturmak amacıyla çalışırken sıkıntıya düştüğünü söylüyordu. ‘Çekirdek’ kadroyu oluşturmak için sürekli araştırma yaptığı ve isimler üzerinde büyük titizlik gösterdiği anlatılıyordu.
Diyarbakır Emniyeti’nin kadrosunda sonraki süreçlerde tüm Türkiye’nin tanıyacağı isimler çalışıyordu. Necdet Menzir, 1985’te atandığı Denizli Emniyet Müdürlüğü’nden Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne tayin edilmişti. Hüseyin Kocadağ ise önce Özel Harekât Müdürü olarak görev yaptığı Diyarbakır’da sonra Emniyet Müdür Muavinliği vazifesini üstlenmişti. Hanefi Avcı da oradaydı. 1984-1992 yılları arasında Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yapıyordu.
Şu satırları, Mehmet Eymür, atin.org sitesinde bizzat kaleme almıştı: “Yoksa, Hanefi Avcı’nın üstü kapalı bir şekilde eylemlerden ve örgütlenmelerden sorumlu tuttuğu ve bu konuda münakaşa ettiği Cem Ersever bunu kendi başına yapmış ve ondan dolayı mı ordudan ayrılmak zorunda kalmıştı? Ordudaki disiplin ve hiyerarşi düzenini bilen herkes için bunun cevabı ‘tabii ki hayır’ olacaktır. Nitekim Avcı, ‘JİTEM’in kendi ve buna bağlı gruplar, orada çalışan subaylar ve üstlerinin hepsi bu olayı A’dan Z’ye biliyordu; yani, bu olaylar, gizli saklı değildi.’ diye bu hususa da açıklık getirmiş. O tarihlerde Hizbullah’ın güvenlik güçleriyle olan ilişkisinden dolayı ‘Hizbul-Kontra’ olarak anıldığını da hatırlatmakta fayda var.”
Mehmet Eymür, 4 Şubat 1997 tarihinde Hanefi Avcı’nın TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadeden yola çıkarak söylediklerini yorumlamaya şöyle devam ediyordu: “Pekiyi bu beyanın sahibi Hanefi Avcı, hep muhalefette ve bu olayların dışında mı kalmıştı? Bugünkü gelişmelerde onun hiç mi rolü olmadı? Onun bu konuda samimi olduğuna inanmak zor. Bu konuyu bazı müşahhas olaylarla inceleyeceğiz.”
Eymür, yazısının devamında Radikal’de yayımlanmış, 1989’da Diyarbakır E-Tipi Cezaevi’nde ‘itirafçılar’ koğuşunda çekilmiş bir fotoğrafa vurgu yapıyor ve resimdekilerin hepsinin bir süre sonra tahliye edilip Avcı’nın ekibinde yer aldığını belirtiyordu. Bundan sonra üç örnek anlatan Eymür, o resimdekilerden birinin anlatımlarına yer veriyordu: “Beş kişiydik. İbrahim Yalçın ekibin şefi durumundaydı. Hanefi Avcı hepimizle ayrı ayrı konuştu. Diyarbakır Polis Okulu’na götürüldük, oradan da vadi gibi bir yerde eve baskın vs. eğitimi çalışmasına başladık. Hanefi’nin bir şoförüyle, patlayıcı konusunda uzman olan bir polis bizimle birlikteydiler. Eğitim bittikten sonra yeniden Avcı’ya gittik. Görevle ilgili talimatı verdikten sonra hepimize ayrı ayrı dolar olarak para verdi. Para Bölge Valiliğinin ödeneğinden alınmıştı. Daha sonra bir minibüs ve bir BMW ile yola çıktık. Arabalarda telsiz vardı. Minibüsteki telsiz hoparlöre bağlanmıştı. BMW markalı arabada ise radyo şeklinde bir telsiz mevcuttu. Yanımızda eylem için gerekli malzemeler, patlayıcı (uzaktan kumandalı), susturucular, kalaşnikof, akrep ve tabancalar vardı. Bunları minibüsün arka kısmına benzin deposunun yanına gizledik. Bir aksilik çıkarsa doğrudan Hanefi Avcı’yı aramayacak, Erdemli Silifke yolu üzerinde bulunan bir tatil köyünün müdürü Er soyadlı kişi veya İstanbul’da fotoğrafçılık yapan ….. ile Kadıköy’de büfecilik yapan ………… adlı kişilerle irtibat kuracaktık. Bunlar Hanefi Avcı’ya bağlı itirafçılar, Er soyadlı kişi ise Avcı’nın yakın arkadaşıydı.”
“Evet, Cem Ersever’i kınadığını, bu tip faaliyetlere karşı çıktığını belirten Hanefi Avcı, bu pişman PKK’lılara acaba ne gibi görevler vermişti. ‘Eylem için gerekli’ patlayıcı ve silahlarla teçhiz edilmiş bu itirafçılar, binlerce özel yetiştirilmiş kadrosu bulunan polisin yapamayacağı ne gibi bir güvenlik faaliyetini yerine getirecekti. Eylem nerelerde gerçekleştirildi, neticesinde ne oldu? Bu suallerin cevabını Avcı’dan öğrenmek gerekir.”
“Para, Bölge Valiliği’nden”
Eymür’ün yazısının devamı da vardı. Ama bu yazıda bizi ilgilendiren bölümü ifade sahibinin “Para Bölge Valiliğinin ödeneğinden alınmıştı.” kısmıydı.
1987’de olağanüstü hal uygulamasına geçişten sonra alışılmadık bir gelişme daha olmuştu. Bugünlerde 28 Şubat darbesinden yargılanan Teoman Koman’ın, 13 Ağustos 1988 tarihinde tümgeneral rütbesinde iken MİT Müsteşarlığı’na atandığı duyuruldu. Aslında tümgeneral rütbesindeki bir ismin MİT’in başına müsteşar olarak atanması teamüllere uygun, anlaşılır bulunmamıştı o dönemde. Zira 7 Aralık 1988’deki Yüksek Askerî Şûra’da bu rütbe ile atamanın yapılmasının ‘benimsendiği’ yansımıştı kamuoyuna. Demek ki öncesinde ‘benimsenmeyen’ bir durum söz konusu idi. Başka adaylara rağmen onda neden ısrar edildiğini bilmiyoruz ama Koman’ın, 1989’daki terfilerde korgeneral olunca da MİT Müsteşarlığına devam edeceği açıklandı. O da 1992’ye kadar bu görevde kaldı. Bu süreçte Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu da, 22 Ağustos 1988’de başlayıp iki yıl sürdüreceği Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği koltuğuna oturmaktaydı.
Bu isimlerin yolları kesişmeye devam da etti. Hayri Kozakçıoğlu 1991’de İstanbul Valiliği’ne atandı. Necdet Menzir ise Kocaeli Emniyet Müdürlüğü’nden emekli olduktan sonra Süleyman Demirel tarafından 1992’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi. Hüseyin Kocadağ, ismini Susurluk’la duyuracağı zamana kadar, bizzat Menzir tarafından Tekirdağ Emniyeti’nden İstanbul Emniyeti’ne aldırılmıştı. Avcı da Diyarbakır’dan sonra, 1996 yılında Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olacağı zamana kadar İstanbul Emniyeti’nde görev üstlendi.
Bunların yanında Ünal Erkan ve Mehmet Ağar da özellikle güvenlik bürokrasisi denince Kozakçıoğlu ile yan yana gelen isimlerin başında geliyordu. Türkiye’de güvenlikle alakalı hadiselerde tartışmalar bu isimlerin etrafında dönüyordu daha çok. Erkan, bazılarının kabul etmediği, Necati Çetinkaya’nın ise ancak bir yıl çalışabildiği OHAL Valiliği yapmıştı. Ağar ise 1990’da İstanbul Emniyet Müdürlüğü, üç sene sonra da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne getirilmişti; Türkiye’nin en tartışmalı yıllarında.
OHAL döneminde örtülü ödenekten hesabına yüklü miktarda para aktardığı iddiaları üzerine Kozakçıoğlu’nun Menzir ve Ağar’la araları açılmıştı. Ama bu 1995’teki genel seçimlerde, Ünal Erkan’ı da eklersek dördünün de Tansu Çiller’in genel başkan olduğu Doğru Yol Partisi’nden siyasete atılmalarına engel değildi. Böylece yolları DYP çatısı altında bir kez daha kesişecekti. Hatta polis kökenli dört idarecinin birbiri ardına istifa edip Tansu Çiller’in yanında siyasete atılması askerleri de müthiş endişelendirmişti. Endişelerini açığa vurmak için de o dönem yeni Jandarma Komutanı olan Teoman Koman’ı Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a gönderip anlamaya bile çalışmışlardı. Askerlerin rahatsızlığını anlatan haber Daily News’de çıkmış ve Hayri Birler imzalıydı.
4 yılda 2 bin 639 olay…
Diyarbakır’ın eski Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, Taraf’a yaptığı açıklamada, Kozakçıoğlu’nu OHAL’in karakutusu ilan ettikten sonra, onun döneminde köy boşaltmalar ve faili meçhullerin yaşandığını söylüyordu; Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın (JİTEM) da özellikle 1989-91 yılları arasında bölgede örgütlendiğini hatırlatarak…
Bölgede bu konuda pek çok iz bırakılmıştı, hafızalarda ve yüreklerde… OHAL Valiliği görevini teslim etmeye yakın sırada Hayri Kozakçıoğlu, “İsteseydik Apo’yu öldürürdük.” açıklamasını yapmıştı. Kendinden emin, o günler için kafaları biraz karıştıran bir açıklamaydı doğrusu. Kozakçıoğlu, devamında, “Üç adam yollar bu işi bitiririz. Ama devlet, kınadığı terörü kendisi yapamaz. Devlet adam öldürtmez. Hem onu öldürürsek kahraman olur. Ancak Apo’nun kamplarında ne konuşuluyor, ne yapılıyor hepsinden haberimiz var. Orada konuşulanlar en kısa sürede bize geliyor.” demişti.
19 Ağustos 1991 tarihi itibariyle İstanbul Valiliği’ne atanan Kozakçıoğlu, görev süresince yaptıklarının bir muhasebesini çıkarmak için çıkmıştı basının karşısına. 4 yılda bölgede 2 bin 639 olay meydana gelmişti açıklamalarına göre. Bu süre içerisinde 1353 terörist öldürülmüş, 217’si teslim olmuş, 471 asker şehit verilmiş, 608 sivil hayatını kaybetmişti. Güvenliğe yönelik hizmetler yaptıklarını da açıklayan Kozakçıoğlu, ilk etapta 241 karakol hedefinden 185’ini tamamladıklarını, güvenlik güçlerini modern araç ve gereçlerle donattıklarını, Bölge Valiliği’ne bağlı olarak hava ulaştırma filo amirliği kurulduğunu, korucu sayısının da 5 binden 30 bine çıkarıldığını anlatmıştı. Koruculuk sistemi ile bir bakıma bölgedeki işsizliğe çare olduklarını da sözlerine eklemişti.
Kozakçıoğlu İstanbul Valiliği yaparken, 1993’te, örtülü ödenekten hesabına para aktardığı iddiaları ile karşı karşıya kalmış, zor duruma düşmüştü. Dönemin başbakanı Tansu Çiller, bu olay üzerine onu istifaya çağırırken, Cumhurbaşkanı Demirel, ‘tarihe iz bırakan’, “Paralar örtülü ödenekten teröre karşı mücadele için verilmiştir. Ancak ne için harcandığı açıklanırsa devlet sıkıntıya düşer.” sözleriyle Kozakçıoğlu’nun imdadına yetişmişti.
Aslında Hayri Kozakçıoğlu için zor dönemlerin güvenlik bürokratı demek de mümkündü. 12 Eylül’ün, sokaklardan anarşinin eksik olmadığı günlerinden hemen önce ilk valilik deneyimini 1978’de atandığı Erzurum’da geçirirken, ‘kendisine duyulan ihtiyaca binaen’ olsa gerek vali kadrosu ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine getirilmişti. Onu ısrarla bu göreve getirmeye çalışan İçişleri Bakanı da eski bir asker olan İrfan Özaydınlı idi. Dolayısıyla, 17 ay kaldığı bu görev süresince gazeteci Abdi İpekçi, 1979’da Mehmet Ali Ağca’nın kurşunlarına hedef olduğunda Emniyet Müdürü’ydü. Ağca’yı 4,5 ay içinde yakalamış, bir hafta boyunca hiç kimse de yakaladığını öğrenememişti. Kendi ifadesiyle, İstanbul’da onca olayın olduğu ortamda tarafsız kalmıştı. Bunun içindir ki Adalet Partisi İl Başkanı Faruk Ilgaz ve yardımcısı durumundaki Hüsamettin Cindoruk, İstanbul’u bırakmaması için ona epey ısrar etmişlerdi.
Emniyette bulunduğu sürece kimseye işkence yaptırmadığını iddia eden Kozakçıoğlu, 12 Eylül 1980’e kadar bu görevde kaldı. Darbenin ardından Adana’ya vali atandı. Üç yılın sonunda da Sakarya Valiliği’ne getirilen Kozakçıoğlu, Diyarbakır’a buradan atanmıştı. Aslında onun Diyarbakır’a, askerliğini de sayarsak üçüncü gidişiydi bu.
Resmî bilgilerine göre Hayri Kozakçıoğlu, 15 Kasım 1938 tarihinde Manisa/Alaşehir’de Ahmet ve Lütfiye (Bingül) çiftinin çocukları olarak gözlerini dünyaya açmıştı. İlk ve orta tahsilini doğduğu yerde, lise tahsilini ise İzmir’de alan Kozakçıoğlu, Demokrat Parti’nin ikinci döneminde de üniversiteli olmuş ve 27 Mayıs 1960 darbesinden bir yıl önce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni, yani Mülkiye’yi bitirmişti. Okulunu bitirir bitirmez de 21 Kasım 1959’da, kayıtlarda Sabriye (Üründü) fakat kamuoyunun bildiği isimle Sabire Hanım’la evlenmişti. İlk kaymakamlık görev yeri Rize’nin denizden uzak Çamlıhemşin ilçesiydi. Ardından yine Rize’nin, bu sefer sahil ilçesi Ardeşen’de görev aldı. Kırıkkale/Delice’nin ardından üst üste iki dönem Diyarbakır ilçelerinde, Çüngüş ve Çınar’da görev yaptı. Bir buçuk yılı askerde, dağlarda jandarma komutanlığı olmak üzere Kozakçıoğlu, Diyarbakır’a dokuz senesini verdiğini söylemişti Nazır Şentürk’e. Sonrasında Balıkesir/Kepsut ve Gökçeada (İmroz) kaymakamlıklarında bulundu, 1970 yılına kadar.
Arşivi var mıydı?
Erzurum’a vali atanmadan önce, 1970 yılında Mülkiye Müfettişi idi. Bu görevinin devamında Mülkiye Başmüfettişliği’ne atanmıştı. Devletin ondan beklentileri vardı ki onu yurtdışına eğitime gönderdi o süreçte. Kozakçıoğlu’nun bu dönemi, Nazır Şentürk’ün İstanbul Valileri kitabında ‘güvenlik hizmetleriyle ilgili bir süre yurtdışında inceleme ve araştırmalarda bulundu’ şeklinde geçiyordu. Ancak Kozakçıoğlu’nun, bu yıllarda İngiltere’de diğer ülkelerden güvenlik bürokratları ile özel eğitim aldığı iddiaları gündeme gelecekti. Kozakçıoğlu için bu husus hep merak edilegelmişti. Zaman gazetesinin 20 yıl önce düzenlemiş olduğu gazetecilik eğitim seminerine gelip katılmış, Kozakçıoğlu bu sorudan orada da kurtulamamıştı. Ama ‘akan/yürüyen trafik ışıkları ve sistemini inceledik’ cevabı tatmin edicilikten uzak gelmişti bizlere.
Meral, Faika ve Ferhan adlarında üç çocukları olan Kozakçıoğlu ailesi, sonraki yıllarda oğulları Ferhan ve Faika’yla evli tekstilci eski damatları Selçuk Alan ile bir de edindikleri malvarlıkları yüzünden kamuoyunun gündeminden hiç düşmeyecekti.
20 ve 21. dönemlerde DYP’den milletvekilliği yapan, Lions onursal üyesi ve Rotaryen olan, Fenerbahçe üyesi Kozakçıoğlu’nun, Abdullah Çatlı’nın Mehmet Özbay sahte ismiyle aldığı taşıma ruhsatında da ‘prosedür gereği’ imzası bulunduğu anlaşılmıştı. Kozakçıoğlu, İstanbul Valisi olarak 1995’te katıldığı bir sempozyumda terörle mücadelede insan hakları ve hukuk kurallarına bağlı kalmanın terörle mücadeleyi zorlaştırdığını söylemişti. Bunu söylerken bir durum tespitinde bulunuyordu, şüphesiz. 1993’teki suikastların adını da koymuştu Kozakçıoğlu; İran gizli servisinin işiydi onlar… Bu söylem, Güldal Mumcu’nun, eşi Uğur Mumcu suikastını anlattığı kitabını okuyanlara tanıdık gelecekti. Milletvekili seçilmeden önce Zaman gazetesine yaptığı açıklamada valilerin seçimle iş başına gelmeleri gerektiği fikrini de savunmuştu.
23 Mayıs 2013 tarihinde Sarıyer’deki villasında göğsüne sıkılmış tek kurşun olduğu halde bulunan, hatıralarını yazma konusundaki bir soruya ‘yazacağım şeylerin bir kısmı gizli olan şeyleri ortaya çıkaracak, onların da gizlilik sürelerinin dolması lazım.’ diye cevap veren Hayri Kozakçıoğlu, kimilerine göre o kitabı yazmaya başlamıştı. Başka bir iddiaya göre de Kozakçıoğlu’nun, görevde bulunduğu süreçte yapılanlarla alakalı oluşturduğu bir arşivi vardı ve o arşiv terörün çözümünde gelinen süreçte birilerinin ilgisini çekmişti.
0 commentaires:
Post a Comment