'Furkan'ın hikayesi beni çok etkiledi'
'Kapı kapı dolaşıp filmi engellemeye çalıştılar'
Yılın en iddialı filmi Kurtlar Vadisi Filistin gösterime girdi. Yurtdışında da büyük ses getiren filmin yıldızı Necati Şaşmaz ya da nam-ı diğer Polat Alemdar sorularımızı yanıtladı. Şaşmaz, filmi engellemeye çalışan İsrail lobisinden, Mavi Marmara olayına kadar her konuda özel açıklamalar yaptı, raconu kesti!
Televizyonun fenomen dizisi Kurtlar Vadisi, Irak filminden sonra bir kez daha beyazperdede izleyicileriyle buluşuyor. Bu kez de konu tıpkı Irak filminde olduğu gibi epey ciddi, epey ağır. Polat Alemdar ve arkadaşları Mavi Marmara olayının, dahası Filistin meselesinin hesabını sormak için bir yolculuğa çıkıyorlar.
10 milyon doları aşkın bir bütçeyle geçtiğimiz yaz aylarında çekilen filmde Necati Şaşmaz elbette başrolde. Nur Aysan, Gürkan Uygun, Erdal Beşikçioğlu gibi isimlerin de yer aldığı film hem politik açıdan hem de aksiyon sahneleriyle çok ses getirdi. Filmin başrol oyuncusu Necati Şaşmaz’la Pana Film’deki ofisinde buluştuk...
- 2003 yılında başlayan dizinin sonraki hamlesi, ilk film projeniz “Kurtlar Vadisi Irak”tı. O filmde diziyle direkt olarak bir bağlantı kurulmuyordu. Filistin filminin “Kurtlar Vadisi Pusu” dizisiyle bağlantısı var mı?
“Kurtlar Vadisi Irak”, o dönemki “Kurtlar Vadisi” dizisiyle bazı bağlantılara sahipti aslında. Filmde, dizide de bahsettiğimiz olaylara, entrikalara ve gerçek hayattan kişiliklere küçük göndermeler yapıyorduk, bazı imalarda bulunuyorduk.
Bu filmde de Kurtlar Vadisi Pusu’daki İsrail’le ilgili göndermelere yakın imalar var. Yani dizilerle filmlerin her zaman bir bağlantısı var. Hikâyelerin gidişatı değilse de bahsedilen konularla bu bağlantı sağlanıyor...
- Mavi Marmara olayından önce de bir Filistin filmi tasarlanıyor muydu? Irak sonrasında çok uzun süre Polat Alemdar’ın olduğu bir “Kurtlar Vadisi” filmi izlenmedi...
Filistin’le ilgili bir film projesi yapma fikrimiz “Kurtlar Vadisi Irak” öncesinde de mevcuttu. Bu fikrin güçlenmesindeyse merhum değerli yazar Ömer Lütfü Mete’nin etkisi büyük. Biz, ağabeyim Raci Bey ve sayın Mete ile bu gibi meseleler üzerine uzun uzun sohbetler gerçekleştirirdik. Özellikle ağabeyimle Ömer Lütfü Bey’in sohbetleri çok doyurucu bilgilerle doluydu. Bizler de zaman zaman katılmak, zaman zaman da dinlemek suretiyle bu sohbetlerde yer aldık. Ömer Bey, Filistin meselesinin gelişimine hâkim biriydi.
Bize 1948 yılından itibaren olayların nasıl geliştiğini, nasıl gelişmelerin yaşandığını, perde arkasında kalan gelişmeleri anlatırdı. Çok donanım sahibi bir insandı. Biz onu dinlerken ne kadar hazin bir hikâye olduğunu bir kez daha fark ettik. Mademki, “Kurtlar Vadisi Irak” gibi bir filmi yaptık, bir davayı üstlendik, bir Filistin filmi de yapmalıyız dedik. Çünkü “Kurtlar Vadisi Irak”ta yaşananları oluşturan şartlar da aslında Filistin meselesiyle dolaylı yoldan ilgiliydi...
Necati Şaşmaz, “Kurtlar Vadisi Filistin”in senaryosuna Mavi Marmara olayını dahil etmeye oybirliği ile karar verdiklerini söylüyor.
- “Yıllarca ezilenleri hep güçlü olanın bakış açısıyla izlettirdiler”? Mavi Mamara olayı hikâyeyi nasıl etkiledi?
Biz filmle ilgili çalışmalarımıza başlamıştık. Önce bir hikâye taslağı hazırlandı, ardından senaryo yazımına geçildi. Senaryo birkaç kez değişikliğe uğradı. Tüm bu süreç içerisinde nihai bir senaryo oluştu.
Tam bu senaryoyla ilgili olarak harekete geçmeyi düşünüyorduk ki, Mavi Marmara olayı gerçekleşti. Madem ki böyle bir trajedi yaşadık bu olayın da bizim hikâyemizde mutlaka yer almasına oy birliğiyle karar verdik.
"Ezilenlerin tarafında, kurşunların düştüğü yerde neler hissedildiğini anlatmak istedik..."
- Hassas bir konu bu... Filmde neleri gözettiniz, nasıl bir tavır belirlediniz?
Bu filmde biz gerçeklere ışık tutmak istedik. Karşımızdaki güç medyaya hâkim bir güç. Neredeyse yarım yüzyıldır yazılı ve görsel medya aracılığıyla bize Filistin meselesiyle ilgili başka bir hikâye anlatılıyor. Bizim yaptığımızsa, bu kez bombanın düştüğü yeri göstermek.
Medya yıllarca bize Filistinli çocukların attığı taşları, kullandığı sopaları sanki karşısındaki güce bir zarar verebileceklermiş gibi göstermekten çekinmedi. Hâlbuki karşısında toplu tüfekli, çelik tanklı ağır silahlı bir güç vardı. Medyadaki en tarafsız isimler bile, yine güçlü tarafın yararına bir şekilde bu haberleri sergiledi. Ben Amerika’da kaldığım yıllarda da bunu gördüm. Ezilenleri her zaman güçlü olanın bakış açısıyla izledik. Şimdi biz ezilenlerin tarafında kurşunların düştüğü yerde neler hissedildiğini anlatmak istedik...
- Filme yurt dışından önemli tepkiler geldi. Bunlarla ilgili olumlu olumsuz neler düşünüyorsunuz?
Bizim niyetimiz insanları bu konuda bilinçlendirmek. Orada neler yaşandığını duyurmak. Büyük ihtimalle tepkilerin tek sebebi bu bilinçlendirme girişimine engel olmak istemeleri. İnsanlığa olup bitenleri göstermek istemiyorlar, karşı tarafın anlatılmasını istemiyorlar.
Siz daha özür dilemediniz, dilemeyeceğinizi söylüyorsunuz. Biz kendi yurdunda garip kalan, yersiz yurtsuz yaşayan insanların yanında olmak, onların hikâyelerini anlatmak istedik.
Filmin Almanya’da gösterime girmesi engellenmek istenmişti...
Almanya’da yaşananlar söylediklerimizin kanıtı. Yahudi Soykırımı’yla ilgili özel bir günde gösterime giriyor olmamız yasaklanmamızı gerektiriyormuş. Böyle bir yasak getirmeye kalktılar. 27 Ocak tarihi bizim özellikle seçtiğimiz bir tarih değil, hatta filmin ilk gösterim tarihi Kasım ayındaydı.
Sansüre karşı olan Avrupa’nın sansür yapması kendilerine yakışmaz. Sadece Almanya’da olanlar değil, Yahudi kökenli Amerikalı ünlü bilim adamı Alon Ben Meir de filmimizin aleyhine lobi yapmak için Türkiye’ye geldi. Meclis Başkanı M. Ali Şahin’le ve başka siyasetçilerle görüşmeye çalıştı. (Telefondan yazete. com’daki ilgili haberi göstererek) Gördüğünüz gibi kapı kapı dolaşıp filmi engellemeye çalışıyorlar. Onlar da durmuyorlar anlayacağınız, çalışıyorlar...
“Hikayemizi dünya biliyor” diyecekler
- Film şimdiden ses getirdi, sizce gösterime girdiğinde nasıl bir etki yaratacak?
“Kurtlar Vadisi Irak”ın şöyle bir etkisi olmuştu; Ebu Garip hapishanesinde geçen sahnelerimizin etkisiyle orayla ilgili bir düzenleme yapmak zorunda kaldılar. Bunlar filmin gücüyle oldu. “Kurtlar Vadisi Filistin” de insanlara bir umut olacak.
Mademki Mavi Marmara’mız oraya gidemedi, oralara “Kurtlar Vadisi Filistin”le ulaşalım dedik! İnsanların gönüllerine ulaşalım dedik. Buna kimse engel olamaz. O insanların çektiklerini başkalarının da bilecek olması, bu mazlumlara umut olacaktır. İnsanın yaşadığı haksızlıkları başkalarının da biliyor olması, ona dayanma gücü verir.
Düşünün… Bir zindanda işkence görüyorsunuz, kimse sizin hangi dava için işkence gördüğünüzü de, sizin orada olduğunuzu da bilmiyor. O zaman dayanamazsınız. Ama orada neden işkence gördüğünüzü insanların bildiğini aklınızda tutarsanız dayanma gücünüz artar! Film bunu sağlayacak. “Hikâyemizi dünya biliyor artık” diye düşünecekler…
- “Kurtlar Vadisi Irak” için “riskleri vardı ama biz filmi bir dava gibi gördük” demiştiniz. Bu filmde de riskler var mı?
“Kurtlar Vadisi Irak”ıın yapılabilmesi için bütün maddi gücümüzü, bütün kazandıklarımızı, her şeyimizi ortaya koyduk. Hatta özel varlıklarımızı da ipoteklerle, vesaireyle bu filme yatırmıştık.
Bu nedenle bir riski vardı. Gösterime girdiğinde Türkiye’de ilk defa o denli büyük gişe rakamlarına ulaşan bir filme dönüştü. Ama biz böyle bir izleyici sayısına ulaşacağımızı da bilmeden bir risk almıştık. Filme yoğun bir ilgi gelmese bile arşivimizde durabilecek, bize yakışır bir iş yaptığımıza inanarak çalıştık. Kalitesiyle ve içeriğiyle bize yakışacak bir filmdi.
- Filistin’de de bu sürüyor tabii?
Malum bizim geçmişimizde mazlumun yanında olmak var. Irak filminde komşumuzun yanında olduk. Kimlerin bizi düşman ettiğini ortaya koyduk. Dikkat ederseniz son birkaç senede Türkiye bu tavrını hep sürdürdü. Şu anda komşularımızın çoğuyla ilişkilerimiz, hukukumuz çok iyi.
Biz komşumuzun derdini yarasını anlatınca onlar da mutlu oldu. Bizi başkalaştıranlar var dedik. Filistin’de de aynı şeyi yaptık. Çünkü mazlumların yanında olan bir kuşaktan geliyoruz biz. Örneğin en çileli dönemlerinde biz Sefarad’ların da yanında olduk. O insanlar ızdırap içerisindeyken Musevi vatandaşlarımıza da kucak açanlar yine bizim insanımızdı. Şimdilerde Türkiye’de yaşayan Musevi vatandaşlarımız da İsrail’in politikalarına karşı duruyor.
Bizim ırkçı ya da antisemitist olduğumuzu söyleyenlere de bir cevaptır bu. Bize yakıştırılan bu iddialar gerçek dışıdır. Biz zaten örfümüz gereği hepsine saygı duyarız, biz öyle büyümüşüz. Kaldıramadıkları da bu zaten. Bu adaletli duruşumuz onların düzenini bozuyor. Birliğin olduğu yerde silah satamazsınız çünkü…
Sonuçta biz mazlumun yanındayız. Bizim ülkemizdeki Musevi vatandaşımız da bu politikalara karşı. Zaten içinde insanlık olan kimse bu işkencelere onay veremez.
Hele ki geçmişte benzer acıları yaşamış, soykırımı yaşamış insanların bu işkenceye sessiz kalması mümkün değil! Kendilerine yapılanın başkalarına da yapılıyor olmasına nasıl makul bakabilirler?
- Senaryoya katkıda bulundunuz mu?
Ben genellikle senaryo yazımına pek karışmam. Hatta aramızda şöyle bir espri vardır. Ben ne zaman içeri girsem senarist arkadaşlarımız bir Polat sahnesi yazıyor olurlar. Bana denk gelir. Ben sadece onları izlerim, işlerine karışmak istemem.
Ara sıra akıllarında bir ufuk açtığım olur. Ara sıra da senarist arkadaşlarımız çekim yaptığımız mekânları tam olarak bilmediklerinden mekânları tarif eder, bazı düzeltmeler yaparım. Şuradan değil de buradan içeri gireyim, şurada birkaç adım atayım gibi...
"Güç dediğimiz şey etkidir. Polat’ın kaba gücü değil sevgiden gelen tatlı bir gücü, etkisi var."
“Polat’ın 500 milyon hayranı var”
- Polat Alemdar Türkiye’nin en etkili karakterlerinden biri. Peki Polat’ın gücü Filistin meselesinde nereye kadar ulaşacak? Polat neleri yapabilir, nelere gücü yetmez bu mesele dâhilinde...
Güç dediğimiz şey etkidir. Polat’ın kaba gücü değil sevgiden gelen tatlı bir gücü, etkisi var. Bu adam bizim insanımızın yetişmiş olduğu öğretilerle donanmış bir insan. İzleyici kendi ailesinin verdiği örfe, âdete uygun bir adamı televizyonda izleyince onu çok seviyor. Bu güç herkesin onu idolü yapmasına sebep oluyor.
Dünyada 500 milyon fanı olan bir diziden ve karakterden bahsediyoruz. İnsanlar Polat’a olan sevgileri sayesinde, onun görmüş olduğu gerçekleri kendileri de görecek ve hissedecekler. Yani bizim filmde Polat üzerinden yansıttıklarımız halkın gönlüne yerleştikten sonra, o gücün karşısında kimse duramaz. Polat’ın gücü bu umudu gönüllere yerleştirmek, sonrası halkın gücü. Kalanını insanların içindeki o değerli güç halledecek
“FURKAN’IN HİKÂYESİ BENİ ÇOK ETKİLEDİ”
“Mavi Marmara olayını duyduğumuz sırada sette çalışıyorduk. Bir arkadaşım da o gemide olacaktı. Önce çok telaşlandım, olayların detayını sonra öğrenebildik. Bu ülkeler arası bir cinayet gibiydi. Bir doğal afet değildi. Uluslararası hukuka aykırı bir olaydı!” “Mağdurlarla görüşme şansımız olmadı ama televizyondan hikâyelerini izledim.
Rahmetli Furkan’ın babasının anlatımını, metanetini dinlerken tüylerim diken diken oldu. İnsanlık için, ergenlik çağındaki bir delikanlının başına gelene, ‘şu çorbada benim de tuzum olsun’ diye koşarak yardıma giden bir çocuğa yapılana bakın… Üstelik bunu kendi karasularınızda bile olmayan bir yardım gemisinde yapıyorsunuz! Filmimizde Furkan’ın hikâyesi de mevcut.”
SABIR BEKLEMEK DEĞİL MÜCADELE ETMEKTİR
“Sadece izleyenlere değil, izleyen izlemeyen tüm Filistinlilere de ümit vermek istedik. Bu mesele el birliğiyle inşallah çözülecek dedik. Sabır beklemek değildir sabır mücadele etmektir. İzlemeseler de bizim için mücadele edenler var, bizim halimizi bizim derdimizi anlattınız ya bize güç verdiniz diyecekler…”
0 commentaires:
Post a Comment