Ergenekon ve Susurluk"un Sülün Osman"ı
*Generalleri
bile dolandırıcılığına alet eden Yalçın Tanfer, kendini kimi zaman
siyasetçi danışmanı, kimi zaman ise pamuk tüccarı olarak tanıtıyordu.
Bir araziyi "Çiller"e ait" diyerek milletvekilliği vaat ettiği kişiye
sattı
*Veli Küçük"ün adını kullanarak Karadeniz"deki fuhuş otellerini haraca
bağlayan Tanfer, kendisini "Genelkurmay Başkanı"nın yakın adamı olarak
tanıyan Susurluk hükümlüsü Sedat Bucak"ı da 5 bin dolar?dolandırdı
İSTANBUL - Yalçın Tanfer, sadece Genelkurmay’ın özel istihbarat elemanı’
ya da ‘Korgeneral rütbeli bir asker’ olarak dolandırıcılık yapmamıştı.
Radikal’de dün anlatılan Tuğgeneralleri bile alet ettiği Şanlıurfa’daki
dolandırıcılığından çok önce, Ahmet Necdet Sezer veya Tansu Çiller’in
danışmanı maskesini takmış, kendisine yeni avlar arıyordu. Hatta
‘milletvekilliği vaat ettiği’ kişileri Tansu Çiller’in evine kadar
götürdü. Aynı zamanda büyük bir pamuk tüccarı olduğuna insanları ikna
eden Tanfer, adı Susurluk çetesinde geçen kişileri dolandırmaktan
çekinmedi. Ona ‘derin devlet’in kapılarını açan Veli Küçük de gazabına
uğradı. Eşinin köylüleri bile ona kanmış, aralarında para toplayarak
vermiş ama bir daha onu görememişlerdi.
Küçük’ün dostu
Hayatında çok sayıda yalan olan Tanfer hakkındaki doğru iddialardan biri Veli Küçük ile yakın ilişkisi. Veli Küçük onunla nasıl tanıştığını Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındıktan sonra ifadesinde şöyle anlatıyor: “Yalçın Tanfer, 1979 senesinde ben Manisa Kırkağaç tabur komutanıykan Salihli’den gelerek benimle tanıştı. Av merakı olduğunu söyledi ve benimle yakınlık kurdu. Salihli’de ikamet eden avukat Osman Tanfer’in oğludur. Bizimle aile dostluğu ve yakınlığı kurdu. Ben Kırkağaç’dan Nusaybin tabur komutanlığına tayin olduğumda yine av maksadıyla geldi ve samimiyetini devam ettirdi. Bu yakınlığımız 1996 yılına kadar devam etti.”
Önemli eleman!
Muhakkak Veli Küçük’ün anlatmadığı kısımlar da vardı. Tanfer sadece bir aile dostu değil. Veli Küçük onu bazı komutanlarla tanıştırırken “Devlete istihbarat sağlayan önemli bir kişidir” demişti. Ancak 1996 yılında Veli Küçük’ün ifadesine göre araları bozuldu, Tanfer’in bir dolandırıcı olduğunu fark etti. O dönem Veli Küçük Giresun İl Jandarma Komutanı’ydı. Yalçın Tanfer sık sık Giresun’a onun yanına geliyordu. Giresun ve çevresinde Rus kadın ticareti yapanları ‘Veli Küçük’ün adamıyım. Sizi ben koruyacağım’ diyerek haraca bağlamıştı. Tek yöntemi bu değildi. Bir gün av malzemeleri satan bir mağazaya girip ‘Veli Küçük’e hediye edeceğiz’ diyerek tüfekler almıştı.
Veli Küçük, Yalçın Tanfer’in boşandığı eşiyle yaptığı ve kaydettiği telefon konuşmasında şunları söylüyordu: “Benim adıma mesela en basitini söyleyeyim. Bu alçaklar gitmiş o otelde kadın satanlardan para almış. Her gittiği yerde beni kullanmaya başlamış. Karadeniz’de nataşalar almış. Benim adımı kullanarak ben sizi korurum demiş.”
Kendisini bazen Genelkurmay Başkanı’na bağlı özel istihbarat elemanı, bazen ise Korgeneral olarak tanıtıyordu. JİTEM kimliğinin yanısıra emekli Tuğgeneral Veli Küçük imzalı kartlarını gösteriyordu.
Çek senet işi
Eski milletvekili ve Susurluk hükümlüsü Sedat Edip Bucak ile tanışmıştı. Onu dolandırmıştı. Bucak’ın yakın adamı Rıfkı Özkaya onun hakkında şunları söylemişti: “1994 yılında tanıştık. Kendisini Jandarma Genel Komutanlığı’nda istihbarat elemanı olarak tanıttı. Genelkurmay başkanına direkt bağlı biri olduğunu söylüyordu. Siverek sanayide çalışan Ahmet C. isimli kişinin Konya’da bir kişiye olan borcunu bizim nüfuzumuzu kullanarak tehdit yoluyla 2 milyar TL nakit, 17 milyar TL’lik çek almış ve tahsil etmiştir. Hatta bu paranın bir kısmı yanlışlıkla Cengiz’in ağabeyi tarafından hesabımıza yatırılınca olaydan haberdar olduk.”
Rıfkı Özkaya’nın yaptığı bir suç duyurusuna göre; Yalçın Tanfer, karısının hasta olduğunu ve ABD’de ameliyat olması gerektiğini söyleyerek Sedat Edip Bucak’tan 5.000 ABD doları istemiş. Paranın hesabına yatırılmasından sonra ortalıktan kaybolmuş ve geri ödememişti.
Eşinin köylüsü
Memleketi Manisa’da da çok sayıda kişiyi dolandırmaktan çekinmemişti. Karısının köylüsüne bile acımamıştı. Köyden Yaşar Yıldırım ifadesinde şunları söylüyordu: “Bizim damattır. Köyümüzden kız aldı, bu nedenle şikâyet edemiyoruz. Malum hemşerilik işte. Ben kendisini üç yıldır tanıyorum. Emekli bir subay ve istihbaratçı olarak tanıttı, kendisini bize. Yanımızda pek çok siyasetçiye telefon açıyordu, biz de inanıyorduk. Birgün benim halamın çocuğu olan Asiye’yi tedavi ettireceğini söyledi. Kızın akli dengesi yerinde değildi. Aramızda para topladık, yaklaşık 2 Milyar TL’yi Yalçın’a verdik. Kızı devamlı tedavi göreceği İstanbul’da bir vakfa yatıracağını söylemişti. Ama aradan yıllar geçti. Kız için hâlâ haber bekliyorduk, ‘gelecek hastaneye götürecek’ diye. Dolandırıldık, işte.”
‘MİT?yöneticisiyim’
Bu faaliyetleri sürdürürken her zaman ki gibi şık kıyafetleri ve lüks arabalarıyla Manisa sokaklarında gezmekten çekinmiyordu. Ne de olsa derin devletle bağlantılı olduğunu düşünen kişiler onun hakkında şikâyetçi olmuyordu. Bu sırada çok sayıda kişiyi MİT mensubu olduğuna da inandırmıştı. Onun dolandırdığı bir kişi, “MİT’te üst düzey bir yönetici olduğuna herkesi inandırmıştı. MİT’te Çerkezlerin hakimiyeti olduğunu kendisinin de Çerkez olduğunu anlatıyordu.”
Namaz kılan dini bütün
Yalçın Tanfer, dolandırıcılık, uyuşturucu ve bulundurmaktan sabıkalı olmasına karşın belinde ruhsatsız tabancayla Manisa Emniyet Müdürlüğü’ne girip çıkıyor. Emniyet müdürleriyle sıkı ilişkilerini pekiştiriyordu.
2003 yılında Şanlıurfa’da aşiretleri dolandırdıktan sonra tutuklanarak cezaevine konulan Yalçın Tanfer’i bir koğuş arkadaşı ise şöyle anlatıyordu: “Yalçın Tanfer’le aynı koğuşta yattım her gün ağlıyor yalvarıyordu. ‘Ben yapmadım haberim yok’ diyordu. Sürekli Çerkez milliyetçiliği yapardı, sürekli namaz kılıyordu.”
Sadece dolandırıcı mı?
Yalçın Tanfer’in Sülün Osman’ı aratmayan dolandırıcılıklarının yanısıra karanlıkta kalan bir yönü halen var. Özellikle Veli Küçük, onu komutanlarla tanıştırırken ‘haber elemanı’ demesi, bir dönem devlet tarafından kullanıldığını bu ortaya koyuyor. Ayrıca Sedat Bucak’ın adamı olan Rıfkı Özkaya’ya Jandarma İstihbarat Kimlikleri verdiği bir gerçek. Üstelik bu kimliklerin bir tanesi Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından düzenlenmişti. Diğeri ise İzmir Jandarma İstihbarat Tim Komutanı Sinan Yaşar imzasını taşıyordu ve 9/995 numaralı Jandarma İstihbarat Haber Elemanı Kartı olduğu tespit edilmişti. Yalçın Tanfer’in yakın arkadaşı olan Barış Önaydın isimli kişi ise Tanfer’in Tansu Çiller’le ilişkisini şöyle anlatıyordu:?“2002 yılında sanırım yaz aylarıydı. Üç kez Sayın Tansu Çiller’in yanına Yalçın Tanfer’le birlikte gittik. Korumalarla ben sohbet ederken Yalçın Tanfer, Tansu Hanım’la görüşüyordu.”
‘Ben karısıyım ne iş yaptığını bilmiyorum’
Yalçın Tanfer’in ailesi için bile çok karanlık bir kişilik olduğunu anlamak için Veli Küçük ile eski eşinin konuşmasından anlamak mümkün. Veli Küçük, neredeyse bütün konuşmalarını kaydediyordu. Ergenekon iddianamesinin 58. ek klasöründe Veli Küçük ile Yalçın Tanfer’in eski eşi konuşuyor. Eşi kızının nişanına Tanfer’in Hilmi Özkök ve Sadettin Tantan adına çelenkler hazırlatarak koyduğunu anlatıyor. Konuşma özetle şöyle:
Günay: Boşandım, oturuyorum Veli Abi bir şey yaptığımız yok.
Veli Küçük: Niye boşandınız ki durup dururken ne oldu ki böyle.
Günay: Valla evde bir şey yoktu. Yine önceki olaylarda olduğu gibi yine kadın işleri zaten boşandık hemen ertesi günü evlendi. Bir başkasıyla.
...
Veli Küçük: Ben hayatımda bunun kadar ahlaksız, karaktersiz bir adam görmedim. Yapmadık şerefsizlik bırakmamış ya.
Günay: Hep yanlış işleri olduğunu biliyordum. Hatta sizin adınıza kartlar bile vardı. Ama boşanmadan önce kartı yırtıp attı. Fakat aynı karttan başkası adına var, benim elimde
mevcut. Ama onunda sahte olduğuna inanıyorum yani. Çünkü hiçbir zaman görevli gibi değildi, tahminen.
Veli Küçük: Yok hiç alakası yok
Günay: Haber toplama elemanı diye, altında Veli Küçük imzası diye sizin adınıza kartı vardı. MİT elemanı, haber toplama elemanı diye ve Sinan Yaşar adına vardı.
O hâlâ benim elimde duruyor.
Veli Küçük: Sinan Yaşar kartını sağda solda çok kullanmış. Peki şimdi ne yapıyor bu şerefsiz adam.
Günay: Valla ben Veli ağabeyciğim karısıyım, ne iş yaptığını
bilmiyordum... Valla kimisi diyor esrar kaçakçılığı yapıyor, kimi silah, kimi onu bunu dolandırıyor. Ben karısıyım vallahi billahi ne iş yaptığını bilmiyorum, Veli Abi. Şimdi o işi yapıyor desem yalnız bu Kıbrıslar’a gidiyordu. Derviş Eroğlu’na falan yok Teoman Koman bilmem. Aslı’nın (kızı) nişanında Sadettin Tantan, Hilmi Özkök adına çiçekler.
Hepsini sahte yaptırmış, burada.
...
Günay: Bizi bir kere Kıbrıs’a götürdü. Veli abi oranın müsteşarı var. Hep bizi kullanmak için götürmüş bu bir yerlere. Hatta adam şey diyordu ona ‘Yalçın bey ‘dedi. ‘Sizin gibi askeriyeden o kişi’ dedi. Aslı (kızı) bunun farkına varmış. “Ay anne bu kendini bu adamlara askeriyeden mi tanıtıyor. Bu adam başımıza bir dertler açacak’ dedi. Artık onlara kendini ne sıfatla yaklaştırıyor bilmiyorum.
...
Veli Küçük: Peki parayı nereden buluyor, bunun parası yoktu.
Günay: O kadar çok ki Veli abi. Nereden geliyor, bilmiyorum. A’dan Z’ye yeni mobilyalar. Etrafta altında son model arabalar ama nereden geliyor kimse bilmiyor.
Veli Küçük: Ahlaksız adamlardan hayatımda bu kadar şerefsizini görmedim.
Günay: Olamaz yani. Selçuk Parsadan yani.
(Not: Parsadan, kendini emekli orgeneral Necdet Torun olarak tanıttığı Tansu Çiller’i dolandırmıştı. Çiller, ünlü dolandırıcı Parsadan’a örtülü ödenekten 5.5 Milyar TL kaptırmıştı.)
Dolandırıcılar kralı
Sülün Osman, 1950 ve 60’lı yıllarda taramvay, Galata Kulesi, kent merkezindeki saatler, şehir hatları vapurlarının sahibi olarak kendini tanıtmış. Kurbanlarına bunları satarak ya da kiraya vererek ‘dolandırıcılar kralı’ olarak nam salmıştı. Gerçek ismi Osman Ziya Sülün’dü. Galata Köprüsü’nü satmak üzereyken yakalandı. 1984’te Beyoğlu’nda öldü.
Kurbanını Tansu Çiller’in evine götürdü
Genellikle kendisini Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün görevlendirdiği istihbaratçı Korgeneral olarak tanıtan Yalçın Tanfer, ‘siyasetçi maskesi’yle de dolandırıcılıklara imza attı. 2001 yılında emekli general, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in danışmanı rolündeydi. Hatta bir kurbanını dolandırmak için Tansu Çiller’in Ankara’daki evine kadar götürmüş, Çiller’le çok samimi görünerek üzerindeki şüpheleri ortadan kaldırmıştı.
İki üniversite bitirmiş!
Tanfer’in bir kurbanı Konya’nın Ilgın ilçesinde yaşayan eczacı Aşır Ş.’ydi. Tanfer’in Urfa’daki dolandırı-cılıklarından dolayı tutuklandığı Ekim 2003’te ifadesi alınan Aşır Ş. , Tanfer ile tanışmasını şöyle anlatmıştı: “1993-2001 tarihleri arasında Doğru yol Partisi Ilgın İlçe Başkanlığı yaptım. 2001 yılı mart ayında Yalçın Tanfer, birlikte siyaset yaptığımız Ragıp A. ile eczaneme gelerek benimle tanıştı. Kendisini bana Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Harp Dairesi’nden general rütbesinde emekli biri olduğunu, ayrıca iki fakülte bitirdiğini (Hukuk. Psikoloji) Cumhur-başkanı Ahmet Necdet Sezer’in danışmanlığını yaptığını, o zaman ki DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in ısrarı sonucu danışmanı olduğu, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün de hemşerisi ve akrabası
olduğunu söyleyerek kendisini tanıttı.”
Artık Aşır Ş. sürekli olarak Tanfer’in Salihli’deki evine gidiyordu. Kısa süre sonra Tanfer harekete geçti. Aşır Ş.’ye Tansu Çiller’e ait olduğunu söylediği Salihli ilçesindeki 10 bin metrekarelik bir araziyi alması gerektiğini, bu araziyi satın alırsa, milletvekili seçiminde avantajlı konuma geçeceğini anlattı. Devamını Aşır Ş. ifadesinde şöyle anlattı: Arazinin satış işlemini gerçekleştirdik. Bana devrettiği arazinin kendi adına kayıtlı olduğunu ancak aslen Çiller’e ait olduğunu, bu durumu sadece kendisinin ve Çiller’in bildiğini gizli kalması gerektiğini belirtti.” Devamında Tanfer’e 100 milyar TL’yi ödemişti.
2001 yılının son aylarında Tansu Çiller’in Ankara Bilkent’teki evine birlikte gittiler. Aşır Ş. izlenimini şöyle anlattı: “Tansu Çiller’in hitaplarından Tanfer’i daha önceden tanıdığı ve samimi oldukları hissine kapıldım. Daha sonra yaptığım araştırmaya göre Yalçın Tanfer, Tansu Çiller’e kendisini benim akrabam olarak tanıtmış.” İfadesini alan jandarmaların Tanfer’in ‘Hilmi Özkök’ün adını kullanıp kullanmadığını sorması üzerine şöyle konuştu: “Evet hatta bir seferinde üzerinde bulunan deri montu orduevinde Hilmi Özkök ile girdiği bir iddia sonucunda kazandığını belirtmişti.”
Küçük’ün dostu
Hayatında çok sayıda yalan olan Tanfer hakkındaki doğru iddialardan biri Veli Küçük ile yakın ilişkisi. Veli Küçük onunla nasıl tanıştığını Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındıktan sonra ifadesinde şöyle anlatıyor: “Yalçın Tanfer, 1979 senesinde ben Manisa Kırkağaç tabur komutanıykan Salihli’den gelerek benimle tanıştı. Av merakı olduğunu söyledi ve benimle yakınlık kurdu. Salihli’de ikamet eden avukat Osman Tanfer’in oğludur. Bizimle aile dostluğu ve yakınlığı kurdu. Ben Kırkağaç’dan Nusaybin tabur komutanlığına tayin olduğumda yine av maksadıyla geldi ve samimiyetini devam ettirdi. Bu yakınlığımız 1996 yılına kadar devam etti.”
Önemli eleman!
Muhakkak Veli Küçük’ün anlatmadığı kısımlar da vardı. Tanfer sadece bir aile dostu değil. Veli Küçük onu bazı komutanlarla tanıştırırken “Devlete istihbarat sağlayan önemli bir kişidir” demişti. Ancak 1996 yılında Veli Küçük’ün ifadesine göre araları bozuldu, Tanfer’in bir dolandırıcı olduğunu fark etti. O dönem Veli Küçük Giresun İl Jandarma Komutanı’ydı. Yalçın Tanfer sık sık Giresun’a onun yanına geliyordu. Giresun ve çevresinde Rus kadın ticareti yapanları ‘Veli Küçük’ün adamıyım. Sizi ben koruyacağım’ diyerek haraca bağlamıştı. Tek yöntemi bu değildi. Bir gün av malzemeleri satan bir mağazaya girip ‘Veli Küçük’e hediye edeceğiz’ diyerek tüfekler almıştı.
Veli Küçük, Yalçın Tanfer’in boşandığı eşiyle yaptığı ve kaydettiği telefon konuşmasında şunları söylüyordu: “Benim adıma mesela en basitini söyleyeyim. Bu alçaklar gitmiş o otelde kadın satanlardan para almış. Her gittiği yerde beni kullanmaya başlamış. Karadeniz’de nataşalar almış. Benim adımı kullanarak ben sizi korurum demiş.”
Kendisini bazen Genelkurmay Başkanı’na bağlı özel istihbarat elemanı, bazen ise Korgeneral olarak tanıtıyordu. JİTEM kimliğinin yanısıra emekli Tuğgeneral Veli Küçük imzalı kartlarını gösteriyordu.
Çek senet işi
Eski milletvekili ve Susurluk hükümlüsü Sedat Edip Bucak ile tanışmıştı. Onu dolandırmıştı. Bucak’ın yakın adamı Rıfkı Özkaya onun hakkında şunları söylemişti: “1994 yılında tanıştık. Kendisini Jandarma Genel Komutanlığı’nda istihbarat elemanı olarak tanıttı. Genelkurmay başkanına direkt bağlı biri olduğunu söylüyordu. Siverek sanayide çalışan Ahmet C. isimli kişinin Konya’da bir kişiye olan borcunu bizim nüfuzumuzu kullanarak tehdit yoluyla 2 milyar TL nakit, 17 milyar TL’lik çek almış ve tahsil etmiştir. Hatta bu paranın bir kısmı yanlışlıkla Cengiz’in ağabeyi tarafından hesabımıza yatırılınca olaydan haberdar olduk.”
Rıfkı Özkaya’nın yaptığı bir suç duyurusuna göre; Yalçın Tanfer, karısının hasta olduğunu ve ABD’de ameliyat olması gerektiğini söyleyerek Sedat Edip Bucak’tan 5.000 ABD doları istemiş. Paranın hesabına yatırılmasından sonra ortalıktan kaybolmuş ve geri ödememişti.
Eşinin köylüsü
Memleketi Manisa’da da çok sayıda kişiyi dolandırmaktan çekinmemişti. Karısının köylüsüne bile acımamıştı. Köyden Yaşar Yıldırım ifadesinde şunları söylüyordu: “Bizim damattır. Köyümüzden kız aldı, bu nedenle şikâyet edemiyoruz. Malum hemşerilik işte. Ben kendisini üç yıldır tanıyorum. Emekli bir subay ve istihbaratçı olarak tanıttı, kendisini bize. Yanımızda pek çok siyasetçiye telefon açıyordu, biz de inanıyorduk. Birgün benim halamın çocuğu olan Asiye’yi tedavi ettireceğini söyledi. Kızın akli dengesi yerinde değildi. Aramızda para topladık, yaklaşık 2 Milyar TL’yi Yalçın’a verdik. Kızı devamlı tedavi göreceği İstanbul’da bir vakfa yatıracağını söylemişti. Ama aradan yıllar geçti. Kız için hâlâ haber bekliyorduk, ‘gelecek hastaneye götürecek’ diye. Dolandırıldık, işte.”
‘MİT?yöneticisiyim’
Bu faaliyetleri sürdürürken her zaman ki gibi şık kıyafetleri ve lüks arabalarıyla Manisa sokaklarında gezmekten çekinmiyordu. Ne de olsa derin devletle bağlantılı olduğunu düşünen kişiler onun hakkında şikâyetçi olmuyordu. Bu sırada çok sayıda kişiyi MİT mensubu olduğuna da inandırmıştı. Onun dolandırdığı bir kişi, “MİT’te üst düzey bir yönetici olduğuna herkesi inandırmıştı. MİT’te Çerkezlerin hakimiyeti olduğunu kendisinin de Çerkez olduğunu anlatıyordu.”
Namaz kılan dini bütün
Yalçın Tanfer, dolandırıcılık, uyuşturucu ve bulundurmaktan sabıkalı olmasına karşın belinde ruhsatsız tabancayla Manisa Emniyet Müdürlüğü’ne girip çıkıyor. Emniyet müdürleriyle sıkı ilişkilerini pekiştiriyordu.
2003 yılında Şanlıurfa’da aşiretleri dolandırdıktan sonra tutuklanarak cezaevine konulan Yalçın Tanfer’i bir koğuş arkadaşı ise şöyle anlatıyordu: “Yalçın Tanfer’le aynı koğuşta yattım her gün ağlıyor yalvarıyordu. ‘Ben yapmadım haberim yok’ diyordu. Sürekli Çerkez milliyetçiliği yapardı, sürekli namaz kılıyordu.”
Sadece dolandırıcı mı?
Yalçın Tanfer’in Sülün Osman’ı aratmayan dolandırıcılıklarının yanısıra karanlıkta kalan bir yönü halen var. Özellikle Veli Küçük, onu komutanlarla tanıştırırken ‘haber elemanı’ demesi, bir dönem devlet tarafından kullanıldığını bu ortaya koyuyor. Ayrıca Sedat Bucak’ın adamı olan Rıfkı Özkaya’ya Jandarma İstihbarat Kimlikleri verdiği bir gerçek. Üstelik bu kimliklerin bir tanesi Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından düzenlenmişti. Diğeri ise İzmir Jandarma İstihbarat Tim Komutanı Sinan Yaşar imzasını taşıyordu ve 9/995 numaralı Jandarma İstihbarat Haber Elemanı Kartı olduğu tespit edilmişti. Yalçın Tanfer’in yakın arkadaşı olan Barış Önaydın isimli kişi ise Tanfer’in Tansu Çiller’le ilişkisini şöyle anlatıyordu:?“2002 yılında sanırım yaz aylarıydı. Üç kez Sayın Tansu Çiller’in yanına Yalçın Tanfer’le birlikte gittik. Korumalarla ben sohbet ederken Yalçın Tanfer, Tansu Hanım’la görüşüyordu.”
‘Ben karısıyım ne iş yaptığını bilmiyorum’
Yalçın Tanfer’in ailesi için bile çok karanlık bir kişilik olduğunu anlamak için Veli Küçük ile eski eşinin konuşmasından anlamak mümkün. Veli Küçük, neredeyse bütün konuşmalarını kaydediyordu. Ergenekon iddianamesinin 58. ek klasöründe Veli Küçük ile Yalçın Tanfer’in eski eşi konuşuyor. Eşi kızının nişanına Tanfer’in Hilmi Özkök ve Sadettin Tantan adına çelenkler hazırlatarak koyduğunu anlatıyor. Konuşma özetle şöyle:
Günay: Boşandım, oturuyorum Veli Abi bir şey yaptığımız yok.
Veli Küçük: Niye boşandınız ki durup dururken ne oldu ki böyle.
Günay: Valla evde bir şey yoktu. Yine önceki olaylarda olduğu gibi yine kadın işleri zaten boşandık hemen ertesi günü evlendi. Bir başkasıyla.
...
Veli Küçük: Ben hayatımda bunun kadar ahlaksız, karaktersiz bir adam görmedim. Yapmadık şerefsizlik bırakmamış ya.
Günay: Hep yanlış işleri olduğunu biliyordum. Hatta sizin adınıza kartlar bile vardı. Ama boşanmadan önce kartı yırtıp attı. Fakat aynı karttan başkası adına var, benim elimde
mevcut. Ama onunda sahte olduğuna inanıyorum yani. Çünkü hiçbir zaman görevli gibi değildi, tahminen.
Veli Küçük: Yok hiç alakası yok
Günay: Haber toplama elemanı diye, altında Veli Küçük imzası diye sizin adınıza kartı vardı. MİT elemanı, haber toplama elemanı diye ve Sinan Yaşar adına vardı.
O hâlâ benim elimde duruyor.
Veli Küçük: Sinan Yaşar kartını sağda solda çok kullanmış. Peki şimdi ne yapıyor bu şerefsiz adam.
Günay: Valla ben Veli ağabeyciğim karısıyım, ne iş yaptığını
bilmiyordum... Valla kimisi diyor esrar kaçakçılığı yapıyor, kimi silah, kimi onu bunu dolandırıyor. Ben karısıyım vallahi billahi ne iş yaptığını bilmiyorum, Veli Abi. Şimdi o işi yapıyor desem yalnız bu Kıbrıslar’a gidiyordu. Derviş Eroğlu’na falan yok Teoman Koman bilmem. Aslı’nın (kızı) nişanında Sadettin Tantan, Hilmi Özkök adına çiçekler.
Hepsini sahte yaptırmış, burada.
...
Günay: Bizi bir kere Kıbrıs’a götürdü. Veli abi oranın müsteşarı var. Hep bizi kullanmak için götürmüş bu bir yerlere. Hatta adam şey diyordu ona ‘Yalçın bey ‘dedi. ‘Sizin gibi askeriyeden o kişi’ dedi. Aslı (kızı) bunun farkına varmış. “Ay anne bu kendini bu adamlara askeriyeden mi tanıtıyor. Bu adam başımıza bir dertler açacak’ dedi. Artık onlara kendini ne sıfatla yaklaştırıyor bilmiyorum.
...
Veli Küçük: Peki parayı nereden buluyor, bunun parası yoktu.
Günay: O kadar çok ki Veli abi. Nereden geliyor, bilmiyorum. A’dan Z’ye yeni mobilyalar. Etrafta altında son model arabalar ama nereden geliyor kimse bilmiyor.
Veli Küçük: Ahlaksız adamlardan hayatımda bu kadar şerefsizini görmedim.
Günay: Olamaz yani. Selçuk Parsadan yani.
(Not: Parsadan, kendini emekli orgeneral Necdet Torun olarak tanıttığı Tansu Çiller’i dolandırmıştı. Çiller, ünlü dolandırıcı Parsadan’a örtülü ödenekten 5.5 Milyar TL kaptırmıştı.)
Dolandırıcılar kralı
Sülün Osman, 1950 ve 60’lı yıllarda taramvay, Galata Kulesi, kent merkezindeki saatler, şehir hatları vapurlarının sahibi olarak kendini tanıtmış. Kurbanlarına bunları satarak ya da kiraya vererek ‘dolandırıcılar kralı’ olarak nam salmıştı. Gerçek ismi Osman Ziya Sülün’dü. Galata Köprüsü’nü satmak üzereyken yakalandı. 1984’te Beyoğlu’nda öldü.
Kurbanını Tansu Çiller’in evine götürdü
Genellikle kendisini Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün görevlendirdiği istihbaratçı Korgeneral olarak tanıtan Yalçın Tanfer, ‘siyasetçi maskesi’yle de dolandırıcılıklara imza attı. 2001 yılında emekli general, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in danışmanı rolündeydi. Hatta bir kurbanını dolandırmak için Tansu Çiller’in Ankara’daki evine kadar götürmüş, Çiller’le çok samimi görünerek üzerindeki şüpheleri ortadan kaldırmıştı.
İki üniversite bitirmiş!
Tanfer’in bir kurbanı Konya’nın Ilgın ilçesinde yaşayan eczacı Aşır Ş.’ydi. Tanfer’in Urfa’daki dolandırı-cılıklarından dolayı tutuklandığı Ekim 2003’te ifadesi alınan Aşır Ş. , Tanfer ile tanışmasını şöyle anlatmıştı: “1993-2001 tarihleri arasında Doğru yol Partisi Ilgın İlçe Başkanlığı yaptım. 2001 yılı mart ayında Yalçın Tanfer, birlikte siyaset yaptığımız Ragıp A. ile eczaneme gelerek benimle tanıştı. Kendisini bana Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Harp Dairesi’nden general rütbesinde emekli biri olduğunu, ayrıca iki fakülte bitirdiğini (Hukuk. Psikoloji) Cumhur-başkanı Ahmet Necdet Sezer’in danışmanlığını yaptığını, o zaman ki DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in ısrarı sonucu danışmanı olduğu, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün de hemşerisi ve akrabası
olduğunu söyleyerek kendisini tanıttı.”
Artık Aşır Ş. sürekli olarak Tanfer’in Salihli’deki evine gidiyordu. Kısa süre sonra Tanfer harekete geçti. Aşır Ş.’ye Tansu Çiller’e ait olduğunu söylediği Salihli ilçesindeki 10 bin metrekarelik bir araziyi alması gerektiğini, bu araziyi satın alırsa, milletvekili seçiminde avantajlı konuma geçeceğini anlattı. Devamını Aşır Ş. ifadesinde şöyle anlattı: Arazinin satış işlemini gerçekleştirdik. Bana devrettiği arazinin kendi adına kayıtlı olduğunu ancak aslen Çiller’e ait olduğunu, bu durumu sadece kendisinin ve Çiller’in bildiğini gizli kalması gerektiğini belirtti.” Devamında Tanfer’e 100 milyar TL’yi ödemişti.
2001 yılının son aylarında Tansu Çiller’in Ankara Bilkent’teki evine birlikte gittiler. Aşır Ş. izlenimini şöyle anlattı: “Tansu Çiller’in hitaplarından Tanfer’i daha önceden tanıdığı ve samimi oldukları hissine kapıldım. Daha sonra yaptığım araştırmaya göre Yalçın Tanfer, Tansu Çiller’e kendisini benim akrabam olarak tanıtmış.” İfadesini alan jandarmaların Tanfer’in ‘Hilmi Özkök’ün adını kullanıp kullanmadığını sorması üzerine şöyle konuştu: “Evet hatta bir seferinde üzerinde bulunan deri montu orduevinde Hilmi Özkök ile girdiği bir iddia sonucunda kazandığını belirtmişti.”
0 commentaires:
Post a Comment