1956 yılında Nevşehir de doğdu. 1977'de Ülkü Ocakları Ankara İl
Başkanı, 25 Mayıs 1978'te de Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan
Yardımcılığı'na seçildi. 11 Temmuz 1978'de Ankara'da Hacettepe
Üniversitesi Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in
öldürülmesi olayının faili olarak Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi'nce
hakkında gıyabi tevkif kararı verildi.23 Ağustos 1978'de Sakarya ilinde
06 PD 137 plakalı otonun içinde Nevzat Bor ile birlikte yakalandı ve
gözaltına alındı.
Abdullah Çatlı'nın, 9 Ekim 1978'de de Ankara ili Bahçelievler semtindeki
7 TİP'linin katledilmesi olayının planlayıcısı ve baş sorumlusu
olduğuna ilişkin tutuklama kararı olayın üzerinden 4 yıl, 4 ay
geçmesinden sonra gerçekleştirilebildi.1979 yılında İstanbul'a yerleşen
ve Hasan Kurtoğlu kimliğini kullanan Çatlı, burada silah kaçakçıları ile
yakın ilişkiler kurdu. Çatlı, İstanbul'da kaldığı dönemde Ağca'nın
hapisten kaçma eylemini Oral Çelik ile birlikte organize etti. Abdullah
Çatlı'nın, Mehmet Ali Ağca ve arkadaşlarına pasaport temin etti. Mehmet
Ali Ağca, hapisten kaçtıktan sonra Çatlı'nın evinde kaldı.
Çatlı, Nevşehir Emniyetinden sağladığı pasaport ile 12 Eylül'ü izleyen
aylarda yurt dışına çıktı. Bulgaristan ve Viyana'da bir süre kaldı. 13
Mayıs 1981'de Ağca tarafından gerçekleştirilen Papa Suikastı
tertipçilerinden olduğu ileri sürüldü. 22 Şubat 1982'de İsviçre'de
Mehmet Saral adına düzenlenmiş pasaport ile yakalandı, ancak serbest
bırakıldı. 9 Eylül 1982'de İtalyan kökenli kontra lideri Stafane Deele
Chiaie ile birlikte Amerika'da yapılan Dünya Anti Komünistler Birliği
toplantısına katıldığı iddia edildi. 22 Ekim 1983'de Paris'te MİT ile
ilişkiye geçtiği ve ASALA'ya karşı 5 eylemde kullanıldığı MİT resmi
belgelerine yer aldı. 22 Ekim 1984'de Paris'te yakalandığında üzerinde
Hasan Kurtoğlu adına düzenlenmiş bir pasaport vardı. Çatlı, Fransa'da
4,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 16 Eylül 1985'de Papa Suikasti
davasında tanık olarak konuştu. Oral Çelik'in suikast ile ilgisi
olmadığını, Ağca'nın Bulgar ajanı olabileceğini iddia etti. Çatlı, kısa
bir süre sonra Fransa tarafından 7 yıl ceza aldığı İsviçre'ye iade
edildi. 21 Mart 1990'da Zug cezaevinden kaçtı.
1993'de Türkiye'ye gelen ve taşıdığı Şahin Ekli adına düzenlenmiş
pasaport ile gözaltına alınan Çatlı, aynı tarihte serbest bırakıldı.
Yeşilköy havaalanında alınan parmak izleri yıllar sonra Ömer Lütfü
Topal'ı öldüren otomatik silahlardan birinin şarjöründe de bulunacaktı.
Çatlı'nın 26 Nisan 1996'da Ömer Lütfü Topal ile aynı uçakta Kıbrıs'a
gittiği ve aynı otelde kaldıktan sonra 1 Mayıs 1996'da geri döndüğü de
kayıtlardan ortaya çıktı.
Türkiye'de Mehmet Özbay sahte kimliğini kullanan Çatlı'nın İstanbul'da 6
şirkete ortak olmuş ve ticaret hayatına da atılmıştı. Tansu Çiller'in
başbakanlığı döneminde PKK'nın finansörü olarak görülen işadamlarına
yönelik operasyonlarda yer aldığı; 15 Mart 1995'de Azarbeycan'da
düzenlenen darbenin organizasyonunda yer aldığı; Tarık Ümit'in kaçırılıp
öldürülmesi olayını düzenlediği; ilişki içinde olduğu Özel Harekatçı
Polisler ile birlikte Ömer Lütfü Topal cinayetini gerçekleştirdikleri;
Mehmet Ali Yaprak'ı fidye almak için kaçırdığı; devletin çeşitli resmi
belgelerinde iddia edilmektedir.
Çatlı, 3 Kasım 1996'da Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında geçirdiği trafik kazasında öldü.
Üzerinde Mehmet Özbay adına düzenlenmiş kimlikler, yeşil pasaport ve
silah bulunuyordu. 5 Kasım 1996'da Nevşehir'de yapılan cenaze törenine,
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Drej Ali olarak tanınan Ali Yasak
ve bazı Ülkücü Gruplar ile yaklaşık olarak 4500 kişilik bir topluluk
katıldı. Türk bayrağına sarılı tabutu Necdet Ersan Mezarlığına
defnedildi.
Babam Çatlı Kitabı Üzerine Gökçen Çatlı ile söyleşi...
Soru: Kitap çıktıktan sonra ki duygularınızı alabilir miyiz?
Kitabı inanarak yazdım. Yayınevi müdürü Osman Bey, kitabın kapaklanmış
halinin bittiğin müjdesini verdiğinde, kendimden hiç ummadığım bir tepki
geldi. Bu benim özelim ama göz yaşlarıma hakim olamadım. Uzun ve zorlu
sayılabilecek dört yılın maratonu, yani inanarak kaleme aldığım babam
Abdullah Çatlı*********nın hayatını belirleyen kıstaslar, bilmeyenlerin
de bilgisine sunulacaktı. Bu çok şey demekti. Sabır ve sukunet
içerisinde bekledeğim zaferin ilk anahtarıydı. Bu nedenle o süreçten
bugüne yaşamış olduğum son derece faziletli. Bunları da yoğun olarak
yaşadığımdan olsa gerek, kendimim ifade etme zorluğu hissediyorum. Ama
özetle kendime yakın gördüğüm büyüklerimin, tarihi bir misyonu başarıyla
bitirdiğiimi söylemelerinden onur duyuyorum.
Genç Yaşta Şöhret Olmak Nasıl Bir Duygu?
Şöhret kelimesi benim konumumdaki birine antipatik hatta çok düzeysiz
geliyor. Bizler mütevazi insanlarız. Samimiyetle yapılan hiçbir icraatın
karşılığı beklenemez, bekleyenlerinde samimiyetinden şüphelenmeli.
Vefat etmiş biri tarafından gelecek olan şöhreti kapımdan içeri sokmam.
Ama derseniz ki, özellikle kitabın başarısıyla birlikte daha göz önüne
çıktınız, bu da sizi tanımamıza sebeb oldu bu daha uygun olur. Kitapla
birlikte mücadeleme inananlar adeta kitle hareketi oluşturdu. Şu an
ciddi ve özellikle objektif olarak bir anket yapılsa Abdullah Çatlı
gönüldaşlarının ne denli çoğaldığı dikkat çekecektir. Bunun altını
önemle çizerim.
Keşke yazsaydım veya yazmasaydım dedikleriniz oldu mu?
Kitapla ilgili pişman olduğum bir şey yok. Kaleme aldığım her satırın
arkasındayım. Yazamadıklarım değil yazmadıklarım benim seçimim
olduğundan bunda gönlüm rahat. Kitabın içeriği sıcak bir rüzgar estirdi.
Tabii estirirken kimilerini savrulmakla rahatsız etti, kimilerinin
yüreğini ferahlattı. Bakın gerçek tektir. Yorumun ise yüz anlatım şekli
vardır. Ben burada demagoji yapıp yorumlarımda sakız gibi sündürme
işlemi yapmadım. Bildiğim gerçeklere yer yer hacim katarak, madalyonun
ötekini yüzünü değilde, esas yüzünü çevirdiğimden samimiyetimde olası
bir pişmanlığa meydan tanımadım. Her şey planladığım gibi üzere seyir
aldı.
Kitapla Birlikte Harekete Geçen Taşlar Oldu mu?
Oldu. Dediğim gibi sivil harekette ciddi dalgalanma mevcut. Öteki taraf
adına ketum davranmak isabetli karar ama şu bir gerçek ki, Abdullah
Çatlı olgusunun tüm çıplaklığıyla açıklanmasındna rahatsız olanlar, 24
yasşındaki bir kızın ciddiyetle gerçeklere ışık tuttacağını ve bunun bu
denli benimseneceğini tahmin edememiş olmalarından sanırım onları
hayalkırıklığına uğrattım. Neticede rahatsız olanın da olmayanın da
birleştiği bir nokta var: Abdullah Çatlı*********ya saygı duyuyorlar.
Zaten babamın benimsemiş olduğu yaşam biçimi bunu otomatikman
beraberinde getiriyor.
Olumlu ve olumsuz aldığınız eleştiriler hangi yöndeydi?
Bir kere burada çok net bir tablo çıktı ortaya: kitap bekleniyordu.
Bundan ibaret, açıkcası olumlu destek ve eleştiriden ziyade köstek
grubunun atağının olacağını düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Dört yıldır
babamı Susurluk çetesine dizisine dahil eden bazı medya kuruluşları bile
bana sonsuz cevap ve ifade etme olanağı tanıdılar. Hatta kitabın
içeriğinden etkilendiklerini söyleyen gazeteciler bile oldu. Bu da
ülkemizin haber isthbaratını sağlayan medyaya karşı azalmış güvenimi bir
nebze azalttı. En fazla altı okurdan olumsuz eleştiri aldım. Bunları da
doğal karşıladım. Neydi bunlar: yazım yanlışlıkları, bazı konularıbıçak
sırtı gibi kesip atmam, objektifliğimden şüpheye düşenler. Yazım
yanlışlıklarının olma sebebi kitabın matbaaya en hızlı şekilde verilmek
zorunda olmasından kaynaklandı. Anlıyacağınız bizim de o dönemde
tereddütlerimiz vardı. Kitap öyle ya da böyle derhal piyasaya
sürülmeliydi. Dolayısıyla son okumayı yapamadım. Ama yazım
yanlışlıklarını son baskılarda düzelttik. Taraf tuttuğumu söyleyenlere
yanıt olarak şunu verebilirim: benim kadar en aza indirgenmiş şekilde
taraf tutmuş kim var? Tabii burada diğer yazarlardan farklı olan
konumumu unutmamak ve şunun da altını çizmek gerekir. Benim kitabımı
kimse yönlendirmediği ve bilgiler direk benden çıktığı için yazdıklarım
ondan bundan alma potpori bilgiler değil. Dolayısıyla benim gerçeğimi
yazarken taraf tutmam hayal ürünü bir hayatı yazmam anlamına gelirdi. Bu
da her satırda kendini belli ederdi.
Bir diğer olumsuz eleştiri ya da aeksik olarak bulunan, konuları bıçak
sırtı gibi kesip atmam aslında kitabın ilerleyen safhalarının satır
aralarında inceden inceye eksik kalanlara dokunma yöntemini izledim.
Şayet daha dikkatli okuncak olunursa çizdiğim tablonun rötuşlarını
göreceklerdir.
Olumlu eleştirileri kısaca özetleyecek olursak olursam: bu çalışmayı
bekleyenler yüreklerine su serpildiğini, gizlenen önemli olaylara vafik
olduklarını, Çatlı*********ya hayranlıklarının arttığını, yeni doğan
bebeklere babamın adını verdiklerini, kitabı çok akıcı bulduklarını ve
ciddi bir yazı örgümün olduğunu... ve bunlar gibi daha neler neler.
İnandığım değerlere sıkı sıkıya asılmama yeni vesile olan bu
düşüncelerin sahiplerine ne desem az gelecek. Aslında burada eklencek
bir şey daha var. Kapalı kapılar ardında, bu kitabı benim yazmadığım
söylenmiş! Lütfen ciddi olsunlar. En azından medyaya canlı olarak
verdiğim roportajlardan hareket ederek bu söylemlerindeki haksızlığı
düzeltsinler. Olur mu böyle şey.
0 commentaires:
Post a Comment