Çatlı’nın kızı Gökçen: Abdullah Çatlı, MİT ile
Emniyet arasındaki çatışmaya kurban gitti
Abdullah
Çatlı’nın kızı Gökçen Çatlı, Susurluk’ta Mercedes’e kamyon çarpmasaydı
babasının, 200 metre ileride bulunan birileri tarafından taranacağını
iddia etti. Gökçen Çatlı, kazadan sonra bir kişinin kendisine gelip şu
açıklamayı yaptığını söyledi: “Eğer orada bir şey olmasaydı, zaten 200
metre ileride başka bir araba onları bekliyordu ve tarayacaklardı.”
Gökçen Çatlı, babasının önce MİT için çalıştığını,
sonra da Emniyet’e geçtiğini söyledi. Bunun da iki birim arasında
çatışmaya yol açtığını söyleyen Gökçen Çatlı’ya Meral Çatlı da destek
verdi: “MİT ile Emniyet arasında çıkan çatışma sonucunda, Abdullah Bey’i
diskalifiye etme kararı birileri tarafından verildi.”
Gökçen Çatlı, ayrıca Reis’in çekirdek kadrosunun hâlâ durduğunu;
ancak birçok şeyin de parçalandığını söyledi. Gökçen, “Halen şevkle,
Abdullah Çatlı’nın bıraktığı yerden devam edeceklerini söylüyorlar. Ben
yorum yapmayım artık. Çünkü çok ince bir konu bu.” dedi. Çatlı ailesi,
MHP’ye de kırgın. Gökçen Çatlı, ülkücülüğün bittiğini ifade ederken,
Meral Hanım, seçimlerde oyunu devlete iyi şeyler yapacak birilerine
vereceğini, bunun CHP de olabileceğini söyledi.
Aylık geliriniz nedir?
Meral: Aylık gelirim yok benim.
Bu evin bir sürü masrafı var. Çocuklar özel okullarda okudu, okuyorlar. Sonuçta bir geliriniz vardır yani.
Meral: Selcen’i bir abisi okuttu. Gökçen paralı okulda değildi.
Fakat kapıdan dışarı çık, para tabii. Babadan kalma evim ve iki arabam
vardı. Onları sattım, şimdiye kadar onlarla döndürdüm. Selcen’i
evlendirdim. Gökçen ile ben, gerçekten mücadele veriyoruz. Ama dışarıdan
baktığınızda Meral Hanım çok şık. Florya’da böyle bir evde oturuyor,
BMW 740 bir arabası var. Arabayı satamadım ki.
Hiç inandırıcı değil. Arabanın benzin parası bile ne kadar tutar?
Meral: Abdullah Çatlı’nın adına değil, Mehmet Özbay adınaydı,
defalarca mahkemeye gittim, olmadı. Abdullah Çatlı’ya yaşattıklarının
bin mislini ailesine yaşattılar.
Gökçen: Ben annemle aynı düşünmüyorum. Annemin herhalde
açıklamayı unuttuğu bazı şeyler var. Kardeşim, 4 yıldır özel
üniversitede.
Meral: Parasını bir abi ödüyor.
Kim o abi?
Meral: Bir işadamı, devlette görev almış bir insan değil.
Abdullah Bey’in arkadaşı mıydı?
Meral: 80 öncesinden gelen arkadaşıydı.
Gökçen: Onun haricinde aydan aya gelen bir meblağ var. Bu altı aydır böyle.
Nereden geliyor?
Meral: Söyleyemem. Yine bir işadamı bizim suyumuzu,
elektriğimizi karşılayacak kadar yardım ediyor. Kabul ediyorum; çünkü
mecburiyetim var yani.
Gökçen: Biz bu evi satıp rahat yaşayabiliriz. Fakat satmamızı
istemiyorlar. Dönem dönem sıkıntılar yaşıyoruz; ama maddi açıdan çok
kötü olmadık.
Meral: 5 yılın yarısında ben onla bunla döndürdüm evi. Sonra Gökçen kitap yazdı, evi döndürmeye başladı.
Gökçen: Bu kitabın getirdiği komik bir rakam. Annem gururundan öyle diyor.
Meral: Ama döndürdü yani bir süre. Kalkıp hakkını mı yiyeyim senin?
Gökçen: Şimdi anne, derdini paylaşan insanlara kalkıp böyle bir
şey söylemen, kanaatimce hoş değil. Beş buçuk yıldır hâlâ bu evdeysem,
hâlâ arabam varsa, tatilimize de gidiyorsak, her şeyimizi de yapıyorsak,
dostların sen istemediğin zaman da dostluklarını veriyorlarsa, “Biz çok
mağduruz” cümlesi doğru değil.
Meral: Gökçen, kalkıp gerçekleri saklamak mı lazım kızım?
Gökçen: Annem hep “Mağdur olduk” diyor. Bence mağdur olmadık.
Sayın Özal’ın ailesine bıraktığı mirastan daha iyi durumdayız. Maddi
olarak değil tabii ki; ama manevi olarak kendimi güçlü hissediyorum.
Meral: Gökçen’ciğim manevi olarak çok kuvvetliyiz; ama ortada gerçekler var.
Gökçen: Ama senin gördüğün gerçekle benimki çelişiyor. Bu ev
bize büyük. Annem daha küçük bir eve geçmek istiyor. Çünkü beni de
evlendirecek.
Evi kim sattırmıyor?
Meral: Gökçen’in abileri. Yenge satma ne yapacaksın, diyorlar, ben de iyi satmayayım, diyorum.
GERÇEK ÖZBAY’I BEN DE ARIYORUM
Gökçen’in abileri sizin neyiniz olur?
Meral: Hiçbir şeyim.
Gökçen: Bak işte böyle olunca çelişiyor. Senin de görüştüğün insanlar onlar.
Meral: Evet; fakat benim abilerim değil.
Bu abiler, teşkilatın adamları mı?
Gökçen: 80’den önce gelen insanlar, bazıları işadamı.
Gerçek Mehmet Özbay nerede?
Gökçen: Avrupa’da bir yerde; ama nerede? Tedirginlik içinde adam. Bizi direkt arayamaz, telefonlar dinleniyor.
Meral: Mehmet Özbay Türkiye’ye gelemiyor; çünkü pasaportunu
Abdullah Çatlı’ya verdiği için yargılanacak. Arabayı elimden
çıkartamadığım için, Özbay’ı ben de arıyorum. Gelsin ki arabayı satayım.
Sözlünle evlilik planın var mı?
Gökçen: Şu an düşünmüyorum. Çok seviyeli bir ilişkimiz var,
kısıtlı görüşüyorum. Kafamdaki düşünceleri ikinci kişiyle paylaşmak
istemiyorum. Paylaşınca sorular geliyor. Kafanızdaki ideolojiler biraz
sivri ise, karşı taraf dur, diyor. Ben ona zemin hazırlamak istemiyorum.
Daha yolun başındayım. Her şeyin üstünü kapatmak istemiyorum.
Selcen’in Gökçen gibi misyon ateşi yok galiba?
Meral: Var; fakat Selcen’i geri planda tuttum. Gökçen’i de istemedim ön plana çıkarmak; fakat onu engelleyemedim.
Şu anda izleniyor musunuz?
Gökçen: Dönem dönem telefonlarımız dinleniyor.
Korumalarınız var mı?
Gökçen: Benim bir ara vardı. Devlet tarafından verilmişti. Bir yıl sonra geri çekildi.
Kendinizi tehlikede hissediyor musunuz?
Meral: Hayır.
Gökçen: Yine de dikkatli olmakta yarar var. Bir şey olacaksa şimdiye kadar olurdu. Biz konuştuk çünkü, susmadık.
Meral: Ama devletin sırlarını açığa vurmadık. Ortada dönen olaylara hafifçe netlik getirdik, isimleri düzelttik.
Babanın sana söylediği “Kimseye güven olmaz” sözü, seni nasıl bir insan yaptı?
Gökçen: İki ay öncesine kadar, hep başımda bir abi olsun derdim.
Farkına varmadan, kendi kendimde bir abi büyütmüşüm. İster dünyada tek
başıma kalayım, ister çevremde bin kişi olsun, kendime güvenmeyi,
kendimin doktoru olmayı öğrendim. O kastettiğim iki kişi de sadece bilgi
açısından referans alabildiğim kişiler. Yoksa ben, kendi kendimin
abisiyim.
İki ayda ne oldu ki?..
Gökçen: İki ayda ben büyüdüm. Bir abinin arkasında
gelişemeyecektim. Kendi doğrularım, etki altında kalarak ezik bir
kişilik oluşturacaktı. Onlara da söyledim bunu. Beş yıl önce, her şeyi
bilmek istiyordum. Bugün o kompleksi aştım.
Meral: İki kızımı da çok güzel yetiştirdiğimi sanıyorum. Sadece
vicdanen rahatsız olduğum, onlara yeterince çocukluklarını yaşatmamış
olmamız. Temennim kendi yuvalarında yavruları ile hiç ayrılmazlar.
Selcen: Ben olayların içinde doğduğum için, alışkınım. Sonradan
karşıma çıkan olaylar beni şaşırtmadı. Tabii ablam bana her zaman bir
anne, bir baba, bir arkadaş oldu. Kendime güvenim olduğu için okul ile
evliliği birlikte yaptım. Eşim de ataerkil bir aileden geliyor.
Âdetlerine, örflerine bağlı.
Meral: Modernize olmuş Türk aileleri gibi değil. İdeolojilerimiz, ideallerimiz aynı.
Selcen, Bedrettin Dalan okullarından birine gidiyordu, Dalan biliyor muydu Çatlı’yı?
Gökçen: Kayıtlara bakılırsa soyadı var. Babam vefat ettikten sonra, burslu okudu zaten.
Dalan okuttu yani...
Meral: Tabii.
Haluk Kırcı’yı ziyaret ediyor musunuz?
Meral: Hayır. Cezaevi ortamını görmek istemiyorum.
Gökçen: Zihniyet olarak bana uzak. Tanıdıklarımdan duyduğum
kadarıyla aşırı derecede para sevgisi var ki babamın sağlığında da bunu
biliyordum ben.
Onu yedi TİP’li öğrencinin öldürülmesi olayından dolayı suçlamıyor musunuz?
Gökçen: Suçluyorum tabii. 17 yaşındaki bir çocuğun cahilce yaptığı, belki de bir kahramanlık gösterisiydi kendince.
Bu kadar basit mi? Baban neresinde bu olayın?
Gökçen: Olay tamamen olup bittikten sonra babamın karıştığını
biliyorum. Ve babam bölgeden sorumlu olduğu için, belki kurtarmak
içindi; ama babam bunun pişmanlığını ömür boyunca yaşadı. Bir sırrı
biliyorsun. Bir sırrı bilip açıklamadığınız zaman, suçlu sayılırsınız
çünkü.
Meral: Abdullah Bey yurtdışına çıktığında Kırcı çıkamadı,
yakalandı. Abdullah Bey o zaman yurtdışından dedi ki: “Ben nasıl olsa
yurtdışındayım, benim üstüme at.”
Niye böyle bir fedakarlık yapıyor!? Haluk Kırcı kim ki baban bu yedi kişinin cinayetini üstüne alıyor?
Meral: Ama o zaman idam vardı.
Yoksa böyle bir vahşeti onaylıyor musunuz?
Gökçen: Cinayeti tabii ki onaylamıyorum.
Meral: Ben, “Niye böyle bir şeyi üstlendin?” dediğimde, Abdullah Bey, “E ne yapayım, çocuğu asacaklardı.” dedi.
Asılmaya değer bir suç değil miydi yani?
Gökçen: Diyorum ya bazı tasvip etmediğim noktalar var bu işte.
Reis’in teşkilatı devam ediyor mu?
Gökçen: Çekirdek kadro duruyor; ama birçok şey parçalandı. Bana
gönderdikleri bir önsöz var. Halen şevkle, Abdullah Çatlı’nın bıraktığı
yerden devam edeceklerini söylüyorlar. Ben yorum yapmayayım artık. Çünkü
çok ince bir konu bu. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Ülkücüler içinde size gelip fikir soranlar olmuyor mu?
Meral: Gerektiği zaman, yenge bu nasıldı, ne yapalım.. gibi
şeyler oluyor. Fakat ben elimden geldiği kadar insanlarla görüşmüyorum.
Töreye göre Reis’in karısı tekrar evlenebilir mi?
Meral: Reis’in karısı misyona göre evlenemez. Reis’in karısının
hayatı, o öldüğü zaman, ölmüştür. Ben de yaşadıklarım itibarıyla
misyonumun ne olduğunu biliyorum. Abdullah Çatlı’nın karısı hata
yapamaz.
Çatlı’nın karısının şefkat ihtiyacı olmaz mı? Taş mıdır yani?
Meral: Öyledir. Öyle olmak zorundadır.
Gökçen: Annem soyadı gereği imkansız evlenemez. Ben kesinlikle karşıyım.
Selcen: Normal bir bayan, normal bir yaşam yaşamış olsaydı belki
en doğal hakkı bir kadının. Ama bizim hayatımızda normal değil. Biz
adetlerimize bağlıyız.
Korkut Eken’in yeniden yargılanmasının sizin için anlamı nedir?
Gökçen: Hesaplaşma bence devam ediyor. Korkut Eken, devletin bir
kolunu temsil ediyordu. O kolu kesmek isteyen başka bir sistem geldi.
Şu an, babamların içinde bulunduğu sistem, bence yeni sistemle
hesaplaşmaya çalışıyor ve ahde vefa ödenmeye çalışılıyor.
Korkut Eken ile babanız aynı taraftaydı galiba?
Meral: Korkut Bey, Abdullah Bey ile çalıştıklarını söyledi.
Mehmet Eymür bütün bu skalada nerede duruyor?
Meral: Şu an Amerika’da Mehmet Eymür.
Ama canım, Abdullah Çatlı da bir dönem dışarıda kaldı.
Meral: Görevli gitti Abdullah Bey. Eymür’e emri kim verdi, “Topraklarından git ve Türkiye hakkında ileri geri konuş” diye?
Gökçen: Babamla araları iyi değildi. Bence dengeleri
çatışıyordu. Çok net bilmek de istemiyorum. Çünkü, Eymür için beslediğim
kötü duyguların daha artmasını istemiyorum.
Babanızın ölümünden sorumlu tuttuklarınız arasında o da var mı?
Gökçen: Benim nazarımda var. MİT raporunda adı geçenlerin ölüm
emri verilir çünkü. O raporu yayınlatmaya çalışaraktan bir rolü olmuştur
en azından.
Meral: Aydınlık gazetesinde, birer hafta ara ile Abdullah Bey’in
evinin adresi, işyeri, arabasının plakasına varana kadar deşifre
edilmiştir.
BABAM EMNİYET’E YAKINDI
Öyle anlaşılıyor ki MİT ve Emniyet yeraltı dünyasını paylaştılar. Olaylar bu çelişkiden kaynaklandı.
Gökçen: Evet. Babam önce MİT’teydi, daha sonra Emniyet’e geçti.
Çatışmanın kopma noktası da zaten orası. Türkiye’ye geldiğinde, 90’da
MİT ile çatışması vardı. Eymür ile çatışması tâ 80 öncesine dayandığı
için, daha sonra tam ne oldu bilemeyeceğim. Ama babamın vefatından önce,
Emniyet’e daha yakın olduğunu biliyorum.
Meral: MİT ile Emniyet arasında çıkan çatışma sonucunda, Abdullah Bey’i diskalifiye etme kararı birileri tarafından verildi.
O birileri yaşıyor mu şu an?
Meral: Abdullah Bey’in ölümünden sonra duymadım yani, sansasyon yapacak bir isim öldürüldü, diye. Demek ki yaşıyor.
Sözün özü devletin bir kanadı Çatlı’yı sevdi, bir kanadı dövdü.
Gökçen: Evet.
Mehmet Ağar’la görüşüyor musunuz?
Meral: Hayır. Eşimle görüşüyor idiyse onun hatırına bana bir
şeyler iletebilirlerdi. O yakınlığı görmeyince benim ona, görüşme
teklifim çirkin olurdu.
Gökçen: Ağar, Ali, Veli, hepsi bire bir gelip konuşsalardı
bizimle, adamlık sıfatını korumuş olurlardı. Şu an Ağar ve Bucak
geçmişte kalmış birileri. Kırılmaya bile değer bulmuyorum onları. “Ağar
da bu devlet için bir şeyler yaptı.” deniyor. Acaba neler yaptı?
Hüseyin Kocadağ ailesi ile görüşüyor musunuz?
Meral: Hayır. Önceden de görüşmüyorduk.
Gökçen: Aynı kafada değiliz. Onların mücadele ettiklerini göremiyorum. Susmayı tercih ettiler.
Meral: Ben onların aynı arabada olmalarını, arkada bu kadar
korumanın olmasını sadece gezmek değildir, başka bir olay vardır, diye
yorumladım.
Eyleme mi gidiyorlardı peki?
Meral: Sedat Bey cevaplayacak bunu. Eşim zaten çıkarken, Ankara’ya gidiyorum, diye gitti.
Gökçen: “Ve bu son gidişim. Bundan sonra rahat olacağız.” dedi.
Meral: Artık, son görev olarak mı gitti, kendisi mi bir şeylere karar verdi bilemiyorum.
Gökçen: Babamla son telefon konuşmamızda “Kendine çok dikkat et.
Arabayı sen kullanma.” dedim. Çünkü iki hafta önce rüyamda babamın bir
kazada öldüğünü görmüş, bunu da babama söylemiştim. O da çıkarken
tereddütlüydü ve ilk etapta gitmesini iki saat erteledi. Babam daha önce
anneme, arabasının içindeyken tarandığını söylemiş. Zaten son aylarda
hep tedirgin yaşıyordu. Kazadan sonra da –ki biz bu bilgimizi,
düşüncemizi kimseyle paylaşmadığımız halde– bir bey gelip aynen bunları
söyledi: “Eğer, orada bir şey olmasaydı, zaten iki yüz metre ileride
başka bir araba onları bekliyordu ve tarayacaklardı.”
Sizler bugün MHP’li misiniz?
Meral: Ben gönülden MHP’liyim; ama beş yıldır iki kızımla bu
evde yalnızım. MHP camiasındakiler hangi gün kapımı çaldılar? Hiç mi bir
problemim olmadı? Şefkat Çetin bile şimdi aramıyor bizi. Eşimle beraber
büyümüş insandı.
Gökçen: Siyaset insanı değiştiriyor. Galiba bu paranoyak bir durum.
Dolayısıyla MHP bu seçimde sizden bir oy alamayacak.
Meral: Gözü kapalı bir şeye gitmem ben. Bu devlete iyi şeyler
yapacak birilerine vereceğim. Bu MHP de olabilir, CHP de olabilir.
Ülkücülükle MHP arasına bir çizgi çekiyor musunuz?
Gökçen: Ülkücülük bitti, tamamıyla gömüldü. Şu an enkazın
üstünde insanlar bir şey yapmaya çalışıyor ve İbrahim Çiftçi gibiler
listeye giremiyor. Strateji değişti de, bu kaçıncı değişme?
0 commentaires:
Post a Comment