Abdullah Çatlı Hakkında Şok Belge
Susurluk'taki trafik kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı'yla ilgili 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası yargılanmasına ilişkin dikkat çekici bir belge ortaya çıktı.
Belge, Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinin nasıl yönlendirildiğini de
ortaya koyuyor. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün
Abdullah Çatlı hakkında "gizli ve çok ivedi" damgalı Ankara Sıkıyönetim
Komutanlığı Askeri Savcılığına göndermiş olduğu 1982 tarihli yazıda,
Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun 149/2. maddesinin uygulanması yerine "TCK'nın
448 ve 450'nci maddelerinden tutuklama istenirse işimiz
kolaylaşacaktır." deniyor.
Geçtiğimiz hafta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 12 Eylül askeri darbesine ilişkin başlattığı soruşturma kapsamında özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'e müşteki sıfatıyla ifade veren avukat Osman Başer, 3,5 saat boyunca işkence, ihtilalin adaletsizliği, yargılamanın adaletsizliği, cezadaki işkenceleri anlattı. Başer savcıya, işkenceyle öldürüldüğü ileri sürülen Bekir Bağ, Hasan Alemlioğlu, Hüseyin Kurumahmutoğlu hakkında intihar ettiklerine ilişkin hazırlanan tutanağı da verdi.
Savcıya şikayet dilekçesi ve eklerle birlikte 7 klasör sunan Başer'in delilleri arasında Susurluk'taki trafik kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı'nın yargılanmasına ilişkin belge de bulunuyor. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün Abdullah Çatlı hakkında "gizli ve çok ivedi" damgalı Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına göndermiş olduğu belgede, "9.10.1978 tarihinde suç ortakları ile birlikte ellerinde bulunan silanlarla Ankara'nın Bahçelievler semtinde 7 kişiyi öldürmek suretiyle Türk Ceza Kanununun 149/2'nci maddesine muhalefet suçundan sanık ve komutanlığınız 1 numaralı Askeri Mahkemesinin 4.3.1982 gün ve 1982/172-124 sayılı kararı ile gıyabi tutuklu bulunduğundan bahisle" iadesinin talep edildiği belirtiliyor.
Yedi sayfalık yazıda, İsviçre polisinin Abdullah Çatlı'yı sadece pasaport sahtekarlığı suçundan tutukladığı ve daha sonra serbest bıraktığı ifade ediliyor. Adı geçenin İsviçre'de bulunmasının kuvvetle muhtemel olduğunun dile getirildiği yazıda, "15 Mart tarihli notanız alınır alınmaz Zurih polisi Çatlı'nın yakalanması için iz sürmeye başlamıştır. Ancak, hakkında henüz tevkif müzekkeresi çıkartılmamıştır. Çünkü iade evrakında, Çatlı'nın işlediği suç adam öldürme tanımına girmekle birlikte, TCK'nın 149/2'nci maddesini ihlalden tutuklama kararı çıkarıldığı hayretle müşahade edilmiştir. Bir taraftan olayların gelişiminde Çatlı'nın diğer suç ortakları ile birlikte eve girip 7 kişiyi öldürdüğü belirtiliyor sonra da devlete karşı halkı kışkırtma suçunda yargılanması isteniyor. Türk hukukçularının neye dayandıkları bilinmemekle beraber, yapılan eylem ile suç tanımı arasındaki ilişkiyi anlamak bizim için çok güçtür. Kaldı ki isnat edilen suç İsviçre hukuku açısından iadeye konu teşkil etmeyen siyasal suç tanımı içerisindedir. Adı geçen hakkında Türk Ceza Kanununun 448, 450'nci maddelerinden tutuklama istenirse işimiz kolaylaşacaktır. Ancak 149/2'den iade mümkün olamaz. Dolayısıyla ilk iade talebimiz yok varsayarak yeni bir nota ile adı geçenin tutuklanmasını isteyebilirsiniz. Zurih polisi, bu arada adı geçeni aramakla birlikte sizden cevap alınana kadar tevkif müzekkeresi çıkarmayacaktır. Aksi halde yapılacak itirazla federal mahkeme usul yönünden bunu bozabilir." ifadeleri kullanılıyor.
"12 EYLÜL YARGILAMALARI ADALETSİZDİ"
MHP ve ülkücüler davası nedeniyle 11 yıl 11 gün cezaevinde kalan Osman Başer, 16-17 sene süren yargılama sonucu davanın zaman aşımı ve beraat ile sonuçlandığını ifade etti. 12 Eylül sonrası yargılamalarının adil olduğu iddialarının dönemin uygulayıcıları tarafından ileri sürüldüğünü dile getiren Başer, şöyle devam etti: "MHP ve ülkücüler davasında yargılamalar yapılırken biz ülkücüler hakkında açılan davalarda yazılan iddianamede eski 765 sayılı TCK 149, 168, 146 ve diğer ceza maddelerinden siyasi suçlu olarak cezalandırılmamız istenmişti. Ancak bu belgeden de anlaşılacağı üzere olaydan sonra askeri mahkeme 313, 314, 448, 454. ceza maddelerine göre adi suçlu olarak yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerçekleştirildi. Böylece siyasi şüpheli kişilik olmaktan çıkartılarak sol gruplar için uygulanan fikri içtima hükümler, ülkücüler için uygulanmaz hale getirilmiştir. Bu durum ise 12 Eylül yargılamalarının ne kadar adaletsiz olduğunu gözler önüne seriyor." dedi.
12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya, Sedat Celasun, Necat Tümer, Nurettin Ersin, MGK üyeleri olarak Askeri Savcı Nurettin Soyar ve arkadaşları üzerinde baskı ve telkinle, ayrıca 1 Nolu Askeri Mahkeme Başkanı ve üyeleri üzerinde aynı şekilde baskı ve telkin kurularak bu davaların yönlendirildiğini vurgulayan Başer, yine bu davaların firari sanıklarının yurt dışından iadesini sağlayabilmek için uygulanması gereken yasal müeyyideleri farklılaştırdıklarına dikkat çekti. Dolayısıyla 12 Eylül askeri ihtilalinin adalet anlayışının çıplaklığıyla gün yüzüne çıktığını dile getiren Başer, buna en büyük delilin ise Abdullah Çatlı hakkında gönderilen bu yazı olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz hafta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 12 Eylül askeri darbesine ilişkin başlattığı soruşturma kapsamında özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'e müşteki sıfatıyla ifade veren avukat Osman Başer, 3,5 saat boyunca işkence, ihtilalin adaletsizliği, yargılamanın adaletsizliği, cezadaki işkenceleri anlattı. Başer savcıya, işkenceyle öldürüldüğü ileri sürülen Bekir Bağ, Hasan Alemlioğlu, Hüseyin Kurumahmutoğlu hakkında intihar ettiklerine ilişkin hazırlanan tutanağı da verdi.
Savcıya şikayet dilekçesi ve eklerle birlikte 7 klasör sunan Başer'in delilleri arasında Susurluk'taki trafik kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı'nın yargılanmasına ilişkin belge de bulunuyor. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün Abdullah Çatlı hakkında "gizli ve çok ivedi" damgalı Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına göndermiş olduğu belgede, "9.10.1978 tarihinde suç ortakları ile birlikte ellerinde bulunan silanlarla Ankara'nın Bahçelievler semtinde 7 kişiyi öldürmek suretiyle Türk Ceza Kanununun 149/2'nci maddesine muhalefet suçundan sanık ve komutanlığınız 1 numaralı Askeri Mahkemesinin 4.3.1982 gün ve 1982/172-124 sayılı kararı ile gıyabi tutuklu bulunduğundan bahisle" iadesinin talep edildiği belirtiliyor.
Yedi sayfalık yazıda, İsviçre polisinin Abdullah Çatlı'yı sadece pasaport sahtekarlığı suçundan tutukladığı ve daha sonra serbest bıraktığı ifade ediliyor. Adı geçenin İsviçre'de bulunmasının kuvvetle muhtemel olduğunun dile getirildiği yazıda, "15 Mart tarihli notanız alınır alınmaz Zurih polisi Çatlı'nın yakalanması için iz sürmeye başlamıştır. Ancak, hakkında henüz tevkif müzekkeresi çıkartılmamıştır. Çünkü iade evrakında, Çatlı'nın işlediği suç adam öldürme tanımına girmekle birlikte, TCK'nın 149/2'nci maddesini ihlalden tutuklama kararı çıkarıldığı hayretle müşahade edilmiştir. Bir taraftan olayların gelişiminde Çatlı'nın diğer suç ortakları ile birlikte eve girip 7 kişiyi öldürdüğü belirtiliyor sonra da devlete karşı halkı kışkırtma suçunda yargılanması isteniyor. Türk hukukçularının neye dayandıkları bilinmemekle beraber, yapılan eylem ile suç tanımı arasındaki ilişkiyi anlamak bizim için çok güçtür. Kaldı ki isnat edilen suç İsviçre hukuku açısından iadeye konu teşkil etmeyen siyasal suç tanımı içerisindedir. Adı geçen hakkında Türk Ceza Kanununun 448, 450'nci maddelerinden tutuklama istenirse işimiz kolaylaşacaktır. Ancak 149/2'den iade mümkün olamaz. Dolayısıyla ilk iade talebimiz yok varsayarak yeni bir nota ile adı geçenin tutuklanmasını isteyebilirsiniz. Zurih polisi, bu arada adı geçeni aramakla birlikte sizden cevap alınana kadar tevkif müzekkeresi çıkarmayacaktır. Aksi halde yapılacak itirazla federal mahkeme usul yönünden bunu bozabilir." ifadeleri kullanılıyor.
"12 EYLÜL YARGILAMALARI ADALETSİZDİ"
MHP ve ülkücüler davası nedeniyle 11 yıl 11 gün cezaevinde kalan Osman Başer, 16-17 sene süren yargılama sonucu davanın zaman aşımı ve beraat ile sonuçlandığını ifade etti. 12 Eylül sonrası yargılamalarının adil olduğu iddialarının dönemin uygulayıcıları tarafından ileri sürüldüğünü dile getiren Başer, şöyle devam etti: "MHP ve ülkücüler davasında yargılamalar yapılırken biz ülkücüler hakkında açılan davalarda yazılan iddianamede eski 765 sayılı TCK 149, 168, 146 ve diğer ceza maddelerinden siyasi suçlu olarak cezalandırılmamız istenmişti. Ancak bu belgeden de anlaşılacağı üzere olaydan sonra askeri mahkeme 313, 314, 448, 454. ceza maddelerine göre adi suçlu olarak yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerçekleştirildi. Böylece siyasi şüpheli kişilik olmaktan çıkartılarak sol gruplar için uygulanan fikri içtima hükümler, ülkücüler için uygulanmaz hale getirilmiştir. Bu durum ise 12 Eylül yargılamalarının ne kadar adaletsiz olduğunu gözler önüne seriyor." dedi.
12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya, Sedat Celasun, Necat Tümer, Nurettin Ersin, MGK üyeleri olarak Askeri Savcı Nurettin Soyar ve arkadaşları üzerinde baskı ve telkinle, ayrıca 1 Nolu Askeri Mahkeme Başkanı ve üyeleri üzerinde aynı şekilde baskı ve telkin kurularak bu davaların yönlendirildiğini vurgulayan Başer, yine bu davaların firari sanıklarının yurt dışından iadesini sağlayabilmek için uygulanması gereken yasal müeyyideleri farklılaştırdıklarına dikkat çekti. Dolayısıyla 12 Eylül askeri ihtilalinin adalet anlayışının çıplaklığıyla gün yüzüne çıktığını dile getiren Başer, buna en büyük delilin ise Abdullah Çatlı hakkında gönderilen bu yazı olduğunu söyledi.
0 commentaires:
Post a Comment