Susurluk kazasının 18. yıldönümünde Abdullah Çatlı, memleketi Nevşehir’deki mezarı başında anıldı. Anma etkinliğine Çatlı’nın annesi, kardeşi, eşi ve kızları ile birlikte Sedat Peker de katıldı.
3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk’ta meydana gelen kazada hayatını kaybeden Abdullah Çatlı’nın ölüm yıldönümünde memleketi Nevşehir’de bir anma programı düzenlendi. Anma programı kapsamında ilk olarak Kurşunlu Camisinde Mevlid-i Şerif okunurken daha sonra Çatlı’nın Kaldırım Mezarlığında bulunan kabri başında program devam etti. Programa, annesi Remziye Çatlı, kardeşi Zeki Çatlı, eşi Meral Çatlı ve kızları, Sedat Peker, aile yakınları ve sevenleri katıldı. Etkinlik öncesinde Çatlı’nın kızları ve eşi mezarı başında beyaz güvercin uçurdu.
Burada üzeri Türk Bayrağı ile örtülü Çatlı’nın kabri başında Hafız Mahmut Kemikkıran tarafından Kur’an-ı Kerim okunmasının ardından dua edildi. Dua sırasında hoca Kemikkıran, Abdullah Çatlı’yı, "Nevşehir’in yetiştirdiği güzide insanlardan yiğitler yiğidi, kahraman insan" ifadeleriyle anlattı.
Duanın ardından bir konuşma yapan Çatlı’nın kızı Gökçen Çatlı, anma etkinliği için Türkiye’nin çeşitli illerinden Nevşehir’e gelen sevenlerine teşekkür etti. Gökçen Çatlı, babasının her zaman devletine hizmet etmek için çaba gösterdiğini ve doğru çizgisinden hiçbir zaman sapmadığını ifade ederek, “Abdullah Çatlı bayrak gibi bir ömür sürdü. Babama ait hesap verilemeyecek maddi ve manevi bir husus ortaya çıkartsınlar ben bu ülkeyi terk ederim. Bunu 18 yıl önce de söyledim. Abdullah Çatlı şahsı adına maddi hiçbir çıkar gütmeden ölüme gülerek, koşarak gitti. PKK ve ASALA ile mücadele ederek devletine bayrak olmuştur. Bizler giriş ve gelişmeyi çok güzel yaparız ama sonuca nedense bağlayamayız. Abdullah Çatlı ülküsü adına, davası adına bayrak gibi bir ömür sürdü. Bayrak gibi yaşadı. Abdullah Çatlı ölmedi. Buradaki herkes Abdullah Çatlı. Yeni Abdullah Çatlılar ile birlikte vatanımıza hak ettiği özgürlüğü vermek adına hepimiz Abdullah Çatlı’yız” dedi.
Gökçen Çatlı’nın konuşmasının ardından Sedat Peker, Abdullah Çatlı’nın annesi Remziye Çatlı’nın elini öperek Çatlı’nın mezarına karanfil bıraktı.
Anma etkinliği öncesinde ve sonrasında Sedat Peker ile fotoğraf çektirmek isteyen gençler zaman zaman izdihama neden oldu.
İHA
***
Susurluk kazasının 18. yıl dönümünde, Abdullah Çatlı memleketi Nevşehir'de mezarı başında anıldı.
Susurluk kazasının 18. yıl dönümünde, Abdullah Çatlı memleketi Nevşehir'de mezarı başında anıldı.
3
Kasım 1996 tarihinde Susurluk'ta meydana gelen kazada hayatını kaybeden
Abdullah Çatlı'nın ölüm yıl dönümünde memleketi Nevşehir'de anma
programı düzenlendi. İlk olarak Kurşunlu Camii'nde Mevlid-i Şerif
okundu. Çatlı'nın Kaldırım Mezarlığında bulunan kabri başında devam eden
programa Sedat Peker, Abdullah Çatlı’nın annesi Remziye Çatlı, eşi
Meral Çatlı ve kızları, aile yakınları ve sevenleri katıldı. Abdullah
Çatlı’nın mezarı başında Mahmut Kemikkıran tarafından Kur'an-ı Kerim
okunmasının ardından dua edildi.
Törende
konuşan Abdullah Çatlı'nın kızı Gökçen Çatlı, babasının her zaman
devletine hizmet etmek için çaba gösterdiğini ve bayrak gibi bir ömür
sürdüğünü belirterek, "Abdullah Çatlı bayrak gibi bir ömür sürdü. Babama
ait hesap verilemeyecek maddi ve manevi bir husus ortaya çıkartsınlar
ben bu ülkeyi terk ederim. Bunu 18 yıl önce de söyledim. Abdullah Çatlı
şahsı adına maddi hiçbir çıkar gütmeden ölüme gülerek, koşarak gitti.
PKK ve ASALA ile mücadele ederek devletine bayrak olmuştur. Abdullah
Çatlı ülküsü adına, davası adına bayrak gibi bir ömür sürdü. Bayrak gibi
yaşadı. Abdullah Çatlı ölmedi. Buradaki herkes Abdullah Çatlı. " dedi.
Gökçen
Çatlı, anma etkinliği için Türkiye'nin çeşitli illerinden Nevşehir'e
gelen sevenlerine teşekkür etti. Gökçen Çatlı'nın konuşmasının ardından
Sedat Peker, Abdullah Çatlı'nın annesi Remziye Çatlı'nın elini öperek
Çatlı'nın mezarına karanfil bıraktı.
CİHAN
***
Abdullah Çatlı mezarı başında anıldı
SUSURLUK kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı ölümünün 18'inci yılında memleketi Nevşehir'de mezarı başında anıldı.
3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk'ta meydana gelen kazada hayatını
kaybeden Abdullah Çatlı'nın ölüm yıl dönümünde memleketi Nevşehir'de
anma programı düzenlendi. İlk olarak Kurşunlu Camii'nde mevlit
okunurken, Çatlı'nın Kaldırım Mezarlığı'nda bulunan kabrine Sedat Peker,
Abdullah Çatlı'nın annesi Remziye Çatlı, eşi Meral Çatlı, kızları
Gökşen ve Selcen ile damatları, Nevşehir'deki aile yakınları il dışından
gelen sevenleri katıldı. Anma etkinliğinde Sedat Peker ile fotoğraf
çektirmek isteyen gençler izdihama neden oldu. Abdullah Çatlı'nın mezarı
başında hafız Mahmut Kemikkıran tarafından Kur'an-ı Kerim okunmasının
ardından dua edildi.
KIZI GÖKÇEN KONUŞMA YAPTI
Törende konuşan Abdullah Çatlı'nın kızı Gökçen, babasının bayrak gibi bir ömür sürdüğünü belirterek, "Babama ait hesap verilemeyecek maddi ve manevi bir husus ortaya çıkartsınlar ben bu ülkeyi terk ederim. Bunu 18 yıl önce de söyledim. Abdullah Çatlı şahsı adına maddi hiçbir çıkar gütmeden ölüme gülerek, koşarak gitti" dedi.
Babasının PKK ve ASALA ile mücadele ettiğini söyleyen Gökçen Çatlı, "Abdullah Çatlı ülküsü adına, davası adına bayrak gibi bir ömür sürdü. Bayrak gibi yaşadı. Abdullah Çatlı ölmedi. Buradaki herkes Abdullah Çatlı" dedi.
Bu konuşmanın ardından Sedat Peker, Abdullah Çatlı'nın annesi Remziye Çatlı'nın elini öperek Çatlı'nın mezarına karanfil bıraktı. Törene katılanların araçlarının plakalıklarında Abdullah Çatlı ismi yazılması dikkat çekti.
KIZI GÖKÇEN KONUŞMA YAPTI
Törende konuşan Abdullah Çatlı'nın kızı Gökçen, babasının bayrak gibi bir ömür sürdüğünü belirterek, "Babama ait hesap verilemeyecek maddi ve manevi bir husus ortaya çıkartsınlar ben bu ülkeyi terk ederim. Bunu 18 yıl önce de söyledim. Abdullah Çatlı şahsı adına maddi hiçbir çıkar gütmeden ölüme gülerek, koşarak gitti" dedi.
Babasının PKK ve ASALA ile mücadele ettiğini söyleyen Gökçen Çatlı, "Abdullah Çatlı ülküsü adına, davası adına bayrak gibi bir ömür sürdü. Bayrak gibi yaşadı. Abdullah Çatlı ölmedi. Buradaki herkes Abdullah Çatlı" dedi.
Bu konuşmanın ardından Sedat Peker, Abdullah Çatlı'nın annesi Remziye Çatlı'nın elini öperek Çatlı'nın mezarına karanfil bıraktı. Törene katılanların araçlarının plakalıklarında Abdullah Çatlı ismi yazılması dikkat çekti.
DHA
***
Nazlı Ilıcak'ın Sedat Peker'le Akşam Gazetesi Röportajı
DEVLET SUÇA BULAŞMAZ - NAZLI ILICAK AKŞAM GAZETESİ
Susurluk kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı’nın yerini aldığı
söylenen Ülkücü Sedat PEKER, yazarımız Nazlı Ilıcak’a şok açıklamalarda
bulundu.
Sedat PEKER…
Adı MİT raporunda ülkücü diye geçiyor. Korkut Eken’in kontrgerilla
faaliyetlerinde kullandığı bir kişi olarak kendisinden söz ediliyor.
Basında, Çatlı’nın yerini aldığı söyleniyor.
Sedat PEKER yanında bir dizi insan ile geziyor. PEKER ayağa kalkınca
herkes ayakta, O, leb demeden yanındakiler leblebi demek istediğini
anlıyor.
PEKER çok genç, 28 yaşında. Kendisine “Baba” veya “Mafya” denilmesinden
hiç hoşlanmıyor. Çünkü, mafya kültürünün, öz kültürüne uzak düştüğünü
düşünüyor.
Herkesten farklı. Hayat felsefesi çok değişik. Hem devlete saygılı hem
devletinin kurallarına uymuyor.Suçlu bulduğunu takip etmekten hatta
infaz etmekten çekinmiyor. Devlete saygılı olduğunu sürekli vurgularken,
“kanuna aykırı bir şey yaparsam gidip teslim oluyorum ve cezamı
çekiyorum” diyor. Ahlaksızlığa tahammülü yok. Hapishanede yatarken,
orada arkadaşlık kurduğu birinin, karısını fuhuşa teşvik ettiğini
anlayınca, çekip onu vuruyor.Hapisten çıkmasına bir gün kala bu eylemi
gerçekleştiriyor. Ve bu yüzden bir yıl daha hapiste kalıyor.Sebebini
soruyoruz,“Ahlaki değerleri muhafaza için fedakarlık yaptım” cevabını
veriyor.
Hapishaneye ilk defa 17 yaşındayken giriyor. Sonra farklı senelerde 7-8
kere cezaevine girip çıkmışlığı var.
Ve bu değişik dünyanın farklı kişisiyle söyleşimize başlıyoruz.
ZIRHA İHTİYACIM YOK
-Basında adınız Ülkücü diye geçiyor. Ama yaşınız çok genç. 1980 öncesini
bilmeniz imkânsız.
-Ülkücü hareketle, basında söylendiğinin aksine, 1980 öncesi veya
sonrası hiçbir bağım olmadı. Şahsımın yapmış olduğu veya yapacağı bütün
davranışların, üyesi olmadığım bir harekete mal edilmesini uygun
bulmuyorum. Ülkücü babalık ve kabadayılık başkaları için bir zırh. Benim
böyle bir zırha ihtiyacım yok.
-Size, Baba mı diyebiliriz, yoksa kabadayı mı?
-Babalık kavramı İtalya mafya kültüründen Türk toplumuna geçti. Bu
insanlar, para için, hiçbir kutsal kavram gözetmeksizin eylem yapan
maneviyatsız insanlardır.Halbuki kabadayılık kavramı Osmanlı'dan miras
aldığımız, başkalarının hakkı için fedakârlık gösterebilen nitelikteki
bir insan tiplemesidir. Manevi ve kutsal değerlere önem veren insan
tipidir. Bu kelimeyi kendime yakın buluyorum.
-Başkaları için ne gibi fedakârlık yapıyorsunuz?
-Aile kültürümüz, bir arkadaşımız veya bir yakınımız sıkıntılı olduğunda
gerekirse maddi, gerekirse manevi olarak her türlü fedakârlığı yapmayı
emreder. Lise çağında arkadaşlarımı uyuşturucuya alıştıran insanları
vurup yaraladım; hayatımı, sabıkalı olarak kendi ellerimle ipotek altına
aldım. Bundan sonraki tüm yaşantımda, ihtiyacı olan insanlara vakıf ve
dernek aracılığı ile yardım ettim, uyuşturucu ile mücadelemiz de devam
etti. İnsanın yaptığı şeyleri söylemesi pek hoş değil. Soru karşısında
cevap vermek durumundayım. Yapmış olduğum olayların tümünden
yargılandım. Hepsi dost ve yakınlarım içindir.
-Nasıl devam etti uyuşturucu ile mücadeleniz?
-Konuyla mücadele eden çeşitli vakıflara, derneklere yardım yaptım.
Bazen, bir çocuğun hayatını kurtarmak için bence biraz şiddete başvurmak
gerekebilir.
-Devletin kolluk güçleri varken, neden bu işe siz karışıyorsunuz?
-Ailemizden almış olduğumuz kültür gereğince, devleti hep kutsal gördük.
Devletimizin kolluk güçlerinin çalışmaları başarılı ve önemli. Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devleti ama, eğer bazıları, insanlara uyuşturucu
satıp cezasını göze alıyorsa, biz de bu insanlara uyguladığımız şiddetin
cezasını göze alıp, gerekirse cezaevinde yatıp, fedakârlık yapabiliriz.
-MİT raporunda kontrgerillanın bir ferdi gibi geçiyorsunuz. Halûk Kırcı,
Drej Ali ve siz... Faili meçhullerle ilginiz var mı? Zaten olsa da
söyleyecek değilsiniz, herhalde...
-Hukuk devletine saygılı olduğumuzu, inandığımızı söyledim. Faili
meçhullerle ilgim yok. Biz bir şey yaparsak, yaptığımızı söyleriz.
AJANLAR CİRİT ATIYOR
-Kimse kabul etmiyor bu faili meçhulleri. Peki kim yaptı size göre?
-Diğer ülkelerin istihbarat ajanları sanki staj yapar gibi, ülkemizde
geziyor. Bu insanların teknik takibleri bizim istihbarat birimlerimiz
tarafından nasıl yapılıyor? Afrika'da bile, başka ülkelerin ajanları
yakalanırken, Türkiye'de, hiç, karşı faaliyette bulunan ajan
yakalanmıyor. Komşularımız tarafından sevilmediğimiz malûm. Bu ülkelerin
istihbarat çalışmaları olduğu kanaatindeyim. Bu olaylara ağırlık
verilirse neticeye gidileceğine inanıyorum.
-Ama faili meçhuller, daha ziyade Kürt işadamları, PKK'ya yardım edenler
arasından seçiliyordu. Bizim düşmanlarımız niçin bunları öldürsün ki?
-Bu insanlar, yolladıkları uyuşturucuyu ABD, Almanya ve İngiltere'ye
veya başka ülkelere gönderiyordu. Bu ülkelere giren tonlarca eroin,
yüzlerce, onbinlerce gencin ölümüyle sonuçlanıyordu. Durum itibariyle
siz ne kadar inanmasanız da, onbinlerce genci feda edeceklerine, yabancı
istihbarat örgütleri, 5-10 kişiyi öldürmüş olabilir.
-Topal’ın cinayetiyle ilgili bilginiz var mı?
-Fındıkzadeli Ömer diye tanınan kişiyle tanışmışlığım yok ama onu bu
konuma götürenler tarafından öldürüldüğünü anlayabilmek için çok zeki
olmaya gerek yok. Normal zeka yeterli. Bu insan, manavda meyve satan,
bakkalda ekmek satan biri değildi. 8 senelik kısa bir mazide, başka
ülkelerin devlet başkanlarıyla görüşebilecek konuma gelmiş, geçmişi
parlak olmayan bir şahsiyetti. 8 sene içersinde bu insanı buraya getiren
gizili güçler, sanıyorum ki gene yurtdışıyla alakalı olan güçler, en
sonunda bu insanı tarih sahnesinden silmişlerdir. Bizim halkımızda
yaygın bir söylem vardır. O da şu; şeytan bile canı sıkılınca veya
güçlenince kendi çocuğunu yok edermiş.
-Kim güçlendirdi de sonra sildi?
-Çevreden duymuş olduğum kadarıyla, doğruluk payın yüksek olduğuna
inandığım, İsrail gizli servisi Mossad adına çalışan Yahudi ortakları
Ömer Lütfü Topal’la tanıştıktan sonra, bu insanı bu konuma getirmiştir.
Benim, bu insanlar tarafından yok edilmiştir diye kesin bir iddiam yok.
Kendisi, bir çok kişinin ölüm kararını veren bir kişidir. Tarihte ki
son, hep böyle olur.
-Yahudi ortak diyorsunuz. Benim bildiğim onun ortağı Sami Hoştan.
-Hoştan, Sheraton’la ortak. Yahudi ortaklar ise onu bu hale getiren
kişilerdir.
-Ama silahta Çatlı’nın parmak izi çıktı. Çatlı MOSSAD ile
irtibattamıydı?
-Ben Çatlı’nın avukatı değilim. Yanlız gıyaben kendisini sevmiyorum
desem yalan söylemiş olurum. Bir samimi diyaloğumuz olmadı. Parmak
izinin muamma olduğunu düşünüyorum.
-Topal cinayeti İbrahim Şahin ile ilişkilendirildi.
-Sayın İbrahim Şahin’i birkaç kez bazı toplantılarda gördüm.
Samimiyetimiz yok. Ama sadece basında yazan ve halk tarafından destek
bulmayan spekülasyon haberler yüzünden cezaevinde yatan bir kişi olarak
görüyorum. PKK son günlerde silahlı eylem yapmıyor. Çünkü yapmasına
gerek yok. Onların öldürmek istediklerini biz canlı olarak tabuta
koyuyoruz.
-Devlet sizi herhangi bir işte kullandı mı?
-Devlet denen kutsal kavramın, insan kullanmasını düşünmek bile bence
çok saçma. Bu devletin içerisinde görev yapan bir çok insan var.
Devletin bizi kullanmaya ihtiyacı yok. Şunu özellikle belirtmek isterim,
devlet kutsal kavramdır, insan kullanmaz. Suça iştirak etmez.
ELİMİ SIKARMIYDINIZ?
-Basında Korkut Eken'in sivil bağlantısı olarak geçiyorsunuz.
-Sayın Korkut Eken, aile büyüklerimin dostudur. Ben de kendisini
tanırım. MİT raporu olarak geçen, bence MİT tarafından yayınlanmayan,
basın tarafından yoktan var edilen raporda deniliyor ki: 'Sedat PEKER,
1983'te Almanya'da Ülkücü faaliyetlerde bulundu' 1983'te 13 yaşındaydım.
Eğer bu raporu gerçekten devlet görevlileri yazdıysa, onlara verilen
maaşları geri almak lâzım. Sadece 1996 senesinde, eşimin ailesi
dolayısıyla Almanya'ya gittim. Almanya'ya başka bir ziyaretim söz konusu
değildir.
-Bir CHP milletvekili, kontrgerilla olarak sizin isminizi telâffuz etti.
Çatlı öldü, ama geride Kırcı, Peker, Ali Yasak (Drej Ali) var dedi.
-Zannediyorum, bu kelimelerin sahibi Hasan Fehmi Güneş'tir. Ben
kendisinin İçişleri Bakanlığı dönemini hatırlıyorum. Ama, bahsedildiği
kadarıyla biliyorum. Sizinle telefonla görüşüp, muhabirinizi çağırsam,
sonra da silâhla vursam, elimi sıkar mıydınız? Kendisinin emrinde
çalışan kolluk güçlerini, Filistinli eylemciler vurdu. O da, teslim
olduklarında, gidip onları öptü. Emrindeki görevlilere ancak bu kadar
sahip çıkan, devlet adamlığı felsefesi bu yönde bir insan, kendi
ülkesinin bir vatandaşını, yani beni ve diğer şahısları, rencide
edeceğini takdir edemez. Devlete hizmet etmiş kişilerin, temeli olmayan
dayanaklarla cezaevinde yatmalarına ne denli üzülebilir ki! O yüzden
söylediği kelimeler, benim için değer ve anlamı olmayan kelimelerdir.
DEĞERLERİM AĞIR BASTI
-Drej Ali ile Kadıköy’de buluşup Söylemezler’in ölüm kararını aldığınız
doğru mu?
-Ali Yasak ile Kadıköy’de buluşmadığımızı, cezaevinde yatan
arkadaşlarımıza öyle bir talimat vermediğimizi daha önce kamuoyuna
açıkladım. Ama, benim çekindiğimden dolayı bu cevabı verdiğimi düşünen
varsa kelleme talip olan herkese, bu kelleyi altın tepsi içinde sunmaya
hazırım. İlgililere duyurulur. Tabii o kadar güçlü olduğunu vehmeden, o
kadar cesur insan varsa, sözüm onlaradır. Ben doğru konuşurum. Çekinmem
demek istiyorum.
-Söylemezler bu açıklamayı neden yaptı? Ne alıp veremediğiniz var?
-Sedat Bucak’ın yakın bir arkadaşıymışım. Ondan dolayı öldüreceğim
söylendi.Bucak aşiret reisi. Bize ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Öyle
bir düşüncesi olup olmadığından haberim yok. Varsa da gücü yeterlidir.
-Konuşmamızın başına dönelim. Uyuşturucu satıcılarına duyduğunuz nefret
gençlik çağlarınızda arkadaşlarınızın bu kişiler tarafından mağdur
edilmesinden kaynaklanıyor. Siz de uyuşturucu kullandınız mı?
-Ben de onlar yüzünden 8-10 ay kadar kullandım. Daha sonra, şanslıydım,
manevi değerlerim ağır basması dolayısıyla uyuşturucuyu bıraktım. Ama
arkadaşlarım benim kadar şanslı değildi. Çoğu eroine başlayarak öldü.
Ben de, benim milletimin törelerinde kutsal kabul edilen askerlik
görevimi bu yüzden yapamadım. Daha sonra, şunu sıkça düşündüm. Gene Türk
törelerine göre, arkadaşının intikamını almayan kendi şerefini
kaybetmiştir düşüncesiyle, bütün uyuşturucu satıcılarını kan davalı ilân
ettim. Bu dava, iki taraf bitmeden bitmez. Biz arkadaşlarımızın
intikamını kısmen de olsa aldık.
Nazlı ILICAK.
29 Mart 1997
Akşam Gazetesi
kAYNAK: SEDAT PEKER
0 commentaires:
Post a Comment