بطل فلم وادي الدئاب

Saturday, March 16, 2013

Ermeni soykırımı değil Türk soykırımı


Ermenistan terörist Hıristiyan bir devlettir. Bir Kilise devletidir. İşgalcidir, komşularının topraklarında gözü vardır. Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini hâlâ işgal altında tutmaktadır. Ülkenin içinde hiçbir ayrı etnik yapıya ve dinsel örgütlenmeye izin vermemektedir. Kilise polisi olan tek devlettir.
Bundan önce TÜRKSOLU’nda yayınlanan iki yazımızda Ermeni sorunu üzerine düşüncelerimizi açıklamış ve Ermenilerin yaptıkları soykırımları daha ziyade Rus ve Azerbaycan arşivlerinde bulunan Ermeni ve Rus yazarların eserlerine dayanarak ortaya koymaya çalışmıştık. Bu yazımızda Ermenilerin 1948 yılından sonra, Nazi Almanya’sının Yahudilere yaptığı soykırımı örnek alarak kendilerine soykırım yapıldığını iddia etmeye başladıklarından sonraki diaspora ve onun doğal uzantısı olan ASALA’nın faaliyetlerini ve dolayısıyla Ermeni sorununun değişik boyutlarla yeniden gündeme getirilmesini ve Türk hükümetlerinin olaya bakışlarını ele alacağız.
Diaspora uluslararası bir terimdir. Diaspora, anavatanları dışında başka ülkelerde yaşayan insanların, anavatanlarına destek amacıyla oluşturdukları birlik, örgüt, vakıf gibi kuruluşların birleşerek yaptıkları çalışmaları anlatan bir terimdir. Avrupa’da ve ABD’de en kuvvetli lobi guruplarından biri Ermenilere aittir ve “Ermeni Diasporası” adı ile tanınır. Bunlar güya Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden toplanarak tehcire (sözde soykırıma) tabi tutulan Ermenilerin torunları olduklarını iddia ederler. Bunların iddialarına göre, tehcire tabi tutulan tüm Ermeniler öldürülmüştür, ama nasıl oluyorsa torunlar yaşamaktadır. Diasporanın elinde Batı menşeli büyük bir sermaye, etkili nüfuz ajanları vardır ve tüm dünyada faaliyet göstermektedir. Sermayelerini esas olarak aldattıkları Batılı insanlardan ve devletlerden; “Zavallı Hıristiyanlara yardım ediniz” adı altında dilenerek elde etmekte, zavallı Hıristiyanlara göndermek üzere topladıkları paralarla teröristleri finanse etmektedirler. Hatta bu paralarla oluşturdukları büyük ticari kuruluşlar bile vardır. Bir elleri yağda, öbür elleri balda yaşarlar ve Ermenistan’da açlık sınırının altında yaşayan zavallı Hıristiyanlar için topladıkları paraları pis emelleri ve kendileri uğruna harcarlar. Ermeni sorunu önündeki en büyük engel, hatta Ermenistan devletinden bile büyük engel bunlardır. Ermenistan devletini yönlendirdikleri gibi, terörist kuruluşları da finanse ederler ve kendilerine karşı yayın yapan herkesi tehdit ederler, hatta öldürtürler. Samuel A. Weems, kitabında terör çetelerinin hedefi haline getirilen ABD’lileri açık olarak yazmıştır.
“Pek çok ABD’li araştırmacı Ermenistan hakkında araştırma yapmış ve kendi görüşlerini yazmışlardır. Bunların büyük kısmı da Ermeni terör kampanyasının hedefi haline gelmiştir. Terörist saldırılara maruz kalan bu kişilerden bir kaçını hatırlatalım;
Profesör Stanford Shaw (UCLA): Ermeniler bu şahsın evini bombalamış ve çeşitli yollarla korkutup yıldırmaya çalışmışlardır.
Profesör Heath Lowery (Princeton Üniversitesi): Üniversitenin Yakındoğu çalışmaları programının yöneticisi iken aleyhinde sürdürülen nefret ve karalama kampanyası nedeniyle görevini bırakmak zorunda kalmıştır.
Profesör Justin Mc Carthy (Louisville Üniversitesi): Görevinden uzaklaştırılması için kişiliğine yönelik her türlü iğrenç saldıraya maruz kalmıştır.
…ABD Ermeni topluluğunun bana yönelik nefret kampanyası nedeniyle, bana kişisel olarak saldıran binden fazla mesaj aldım. Bunların yirmi üçü ölüm tehdidiydi.” (Samuel A. Weems, Ermenistan Terörist Hıristiyan Devletin Sırları, s. 43-44, İleri Yayınları, İstanbul, 2006)
Bilhassa ABD ve Fransa’da konumlanmış bulunan Ermeni diasporası, Türkiye’ye Ermeni soykırımını tanıması, tazminat ve toprak vermesi ve dünya devletlerinin baskı yapmasını sağlamak için çalışmakta, ASALA gibi terör örgütlerini maddi ve manevi olarak desteklemektedir. Esas mücadele edilmesi gereken Ermeni devleti değil bu diasporadır. Çünkü Ermeni devletinin tüm politikaları bu diaspora ve Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanmaktadır. Ermeni Kilisesi devletin içindedir ve bu yüzden Ermenistan bir kilise devletidir. Ermeni Kilisesi’nin, kendi toprakları üzerinde, Hıristiyan dahi olsa, kendi mezhepleri dışında hiçbir mezhebin yaşamasına tahammülü yoktur. O toprakların asli sahibi olan Azerbaycan Türkleri, Müslüman ve Türk oldukları için yüz yıl içinde yok edilmiş ya da zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Bu suretle Ermenistan, dünyada örneği olmayan bir homojen, tek ırk, tek din ve mezhebin ülkesi haline getirilmiştir.
Ecmiadzin Kilisesi olarak bilinen bu kilise, Müslüman Türk’ün en büyük düşmanıdır. Bir din adına, yani iyi ahlak ve insan sevgisi üzerine kurulması gereken dini felsefeyi, Türk ve Müslümanların düşmanlıkları üzerine oturtan Kilise, bugüne kadar tehcir dahil ölen Türk ve Ermenilerin katilidir. Bütün ölümlerden sorumlu olanlar, Kilise ve onun destekçisi diasporadır. Bu iki varlık gerçekte sadece Türk ve Müslümanların değil, insanlığın en büyük düşmanıdır. Emellerine hizmet etmek istemeyen kim olursa olsun, acımadan ölüm emrini verenler bunlardır. Zamanının Hınçak ve Taşnak terör örgütlerini ve son dönemin en acımasız örgütü ASALA’yı kurdurtan ve yönlendirenler bu iki kurumdur. Bu yüzden bu iki kurumu iyi tanımak ve mücadeleyi bu esaslara göre kurmak zorunludur. Yoksa başarı şansı, bugünkü mücadele şeklinde olduğu gibi sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
ASALA’nın 15 Temmuz 1983’te Paris Orly Havalimanı’ndaki THY bürosu önüne bomba koyması sonucu meydana gelen patlamada 2’si Türk 8 kişi yaşamını yitirirken, 6 kişi yaralanmıştı.
ASALA’nın 15 Temmuz 1983’te Paris Orly Havalimanı’ndaki THY bürosu önüne bomba koyması sonucu meydana gelen patlamada 2’si Türk 8 kişi yaşamını yitirirken, 6 kişi yaralanmıştı.
ASALA terör örgütü
Ermenistan’ın özgürlüğü ve bağımsız sosyalist Ermenistan kurulması için gizli Ermeni ordusu anlamına gelen, İngilizce “Armenian Secret Army the Liberation of Armenia” sözcüklerinin kısaltılmış şekli olan ASALA, son zamanların en acımasız terör örgütlerinden biridir. Örgüt hakkında şimdiye kadar elde edilen bilgiler, örgütün tam olarak yapısını açığa çıkarmamakta, fakat eylemleri ve yayınladıkları bildiriler bu yapı hakkında biraz da olsa aydınlatıcı olmaktadır.
ASALA terör örgütü, 20 Ocak 1975 tarihinde Lübnan’daki iç savaş sırasında Filistinlilerin de yardımı ile Agop Agopyan ve Agop Tarakçıyan tarafından kurulmuştur. Örgütün liderliğini öldürülünceye kadar Agop Agopyan yapmıştır. Vasken Sakasesliyan ve Mihran Mihranyan adını da taşıyan Agop Agopyan 1988 yılında Atina’daki evinde maskeli iki kişi tarafından öldürülmüştür. Yabancı basın organlarına yansıdığı kadar bu ölümden MİT sorumlu tutulmuş ve Abdullah Çatlı ile arkadaşlarının bu eylemi gerçekleştirdikleri yazılmıştır. Bunun ne kadar doğru olduğu bilinmemektedir. Çünkü Agop Agopyan’ın o sıralarda bölünmekte olan örgütte iç hesaplaşma sonucunda öldürülmüş olabileceği üzerinde de durulmaktadır.
Örgüt, adını ilk defa 1975 yılı Ocak ayı sonlarında “Dünya Kiliseler Birliği” bürosuna yaptığı saldırı ile duyurmuş ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti büyükelçilikleri mensuplarına saldırılar düzenlemiştir. Avrupa’daki merkezi Paris’te olan ASALA’nın amacının sözde soykırımı Türkiye’ye silahlı eylem yaparak tanıtmak, tazminat almak ve işgal altında olduğunu söyledikleri toprakların kendilerine iadesini sağlamak olduğu söylenebilir. Örgüt 1973 yılından 1982 yılına kadar on sekiz öldürme, dokuz öldürmeye teşebbüs, yüz kırk üçü bombalama olmak üzere yüz yetmiş eylem gerçekleştirdi. Bu eylemlerin en büyükleri şunlardır:
- Ankara Esenboğa Havalimanı’nın bekleme salonunda yolcuların üzerine bomba atılması ve otomatik silahlarla taranması eylemi (7 Ağustos 1982, dokuz kişi öldü, yetmiş sekiz kişi yaralandı),
- İstanbul Kapalıçarşı bombalama eylemi (16 Haziran 1983, üç kişi öldü, yirmi bir kişi yaralandı),
- Paris Orly Havalimanı Türk Hava Yolları gişesi karşısındaki patlama eylemi (15 Temmuz 1983, sekiz kişi öldü, altı kişi yaralandı),
- Türkiye’nin Viyana’daki büyükelçiliğine ait otomobilin bomba atılarak patlatıması (20 Haziran 1984, bir kişi öldü, beş kişi yaralandı).
28 Ağustos 1982 günü Kanada Askeri Ataşesi Kurmay Albay Atilla Altıkat’a yapılan suikast üzerine harekete geçen Cumhurbaşkanlığı, ASALA’ya karşı aktif mücadele kararı aldı. Başbakanlığın talimatı ile Türk istihbarat birimleri Paris ve Atina’da yirmiye yakın eylem gerçekleştirdiler. Başta Agop Agopyan olmak üzere birçok Ermeni terörist ve bu teröristlere yardım ve yataklık yapan bazı Ermeniler etkisiz hale getirildiler.
Türk istihbarat birimlerinin çalışmaları sonucu Avrupa’da büyük bir darbe yiyen örgüt kısa bir müddet sonra iç hesaplaşmalar yaşamış, bölünmüş ve eylem yapamayacak kadar küçülmüştür. Bu arada PKK ile işbirliği yapmış, PKK’ın en yakın destekçisi olmuştur. 1988 yılından itibaren ASALA’nın adı anılmaz olmuş ve örgüt kendi kendini feshederek yeni bir yapılanmaya gitmiştir. Bölündükten sonra küçük gruplar halinde faaliyet gösteren örgüt zamanla yok olup gitmiştir. ABD’de, Avrupa’da ve Kanada’da öldürülen Türk diplomatlarının katili olan örgüt elemanlarının büyük çoğunluğu Türk istihbarat birimlerince gerektiği şekilde cezalandırılmışlardır.
Ermenistan
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin tarihe karışması sonucu bağımsız olan Ermenistan, daha önceleri SSCB’ye bağlı uydu bir cumhuriyetti. Bağımsızlığını kazandıktan sonra, Kilise ile birlikte hazırlanan anayasasında “soykırımın tanınması, tazminat ve toprak alınması” maddelerine yer vererek tarihi Türk düşmanlıklarını anayasa maddesi haline getirmiştir.
Ermenistan daha Sovyetler Birliği dağılırken (1988) Azerbaycan’a fiili saldırı başlatmış ve Azerbaycan’ın topraklarının yüzde yirmisini işgal etmiştir. Bugünkü Karabağ sorunu, bu işgalin sonucudur. Bugünkü Ermenistan Kilise devleti halindedir. Kilise ve devlet iç içedir. Kilise ve devlet Azerbaycan Türklerine etnik temizlik uygulamıştır. Kilise ve devlet Azerbaycan’ın topraklarının yüzde yirmisini işgal etmiş, binlerce insan öldürmüş, bir milyondan fazla Azerbaycan Türk’ünü yerinden yurdundan ederek zorunlu göçe tabi tutmuştur.
Bugünkü Ermenistan’da diğer Hıristiyan topluluklarının bile serbestçe ibadet etmeleri mümkün değildir. Türklere ve başka etnik yapılara hayat hakkı yoktur. Bu yüzden bugünkü Ermenistan homojen (tek etnik köken ve tek din ve mezhep) bir ülkedir. Ve Hıristiyan terörist bir devlettir. Bu devletle ilişki kurmak; onun işgalini meşrulaştırmak, terörist eylemlerini desteklemek ve ona yardım etmek anlamını taşır. Bu bir insanlık suçudur ve bu ülke ile ilişki kuran ülkelerin tarihi sorumluluğu vardır.
Daha birkaç gün önce Erivan’da yapılan ve televizyonların yayınladığı 24 Nisan’ı anma toplantısında yere serilen Türk bayrağı üzerinden devlet yetkilileri bile geçmiş, Türkiye ve Azerbaycan bayrakları sokak ortalarında yakılmıştır. Bu adi eylemlere Ermenistan hükümeti seyirci kalmış, hatta iştirak etmiş ve desteklemiştir. Böyle bir devletle kurulacak ilişkinin ne getireceği ve ne götüreceği iyi hesap edilmelidir.
Ermenistan terörist Hıristiyan bir devlettir. Bir Kilise devletidir. İşgalcidir, komşularının topraklarında gözü vardır. Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini hâlâ işgal altında tutmaktadır. Ülkenin içinde hiçbir ayrı etnik yapıya ve dinsel örgütlenmeye izin vermemektedir. Kilise polisi olan tek devlettir.
Türk hükümetlerinin soruna bakışı
Türk hükümetleri 1948 yılından itibaren “1915 yılında Ermeni katliamı-soykırımı yapılmıştır. Bunun sorumlusu Osmanlı Devleti ve onun mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir” diyerek ortaya çıkan Ermeni diasporasını önceleri hiç umursamamış, sanki suçlanan bir başkası gibi tavır almıştır. 1973 yılında ABD’de iki Türk diplomatı yetmiş yaşını aşmış bir Ermeni tarafından öldürülünce işin ciddiyetini ilk defa fark etmiştir. 1948 yılından o güne kadar geçen zamanda Ermeniler çalışmalarını sürdürmüşler, çeşitli ülkelerde yaptıkları yoğun propaganda çalışmaları ile o ülke halklarını Türkiye aleyhine çevirmişler ve Türkiye’yi suçlu sandalyesine oturtmuşlardır.
1973 yılından sonra biraz kıpırdanan Türk hükümetleri bilim adamları görevlendirmiş ve Türklerin soykırım yapmadığını belgelerle ispat etme gereği üzerinde çalışmalar başlatmışlardır. Bu tarih, Türkiye hükümetlerinin bu sorundaki ana politikasının belirlenmesine de neden olmuştur. Bu politikayı sadece bir sözcük ile ifade etmek mümkündür: Savunma! Yani politikanın esası; “Ermeniler 1915 yılında bizim kendilerine soykırım yaptığımızı iddia ediyorlar, biz de belgeleri konuşturarak yapmadığımızı göstermeliyiz” şeklinde kurgulanmıştı. Otuz beş yıldır sürdürülen bu politikanın sonucu orta yerdeki tablodur. Yirmi beşten fazla ülke parlamentosu Ermenilerin iddialarını doğru kabul etmiş ve Türkiye’nin 1915 yılında Ermenilere soykırım yaptığını kabul etmiştir. Bu iddiayı parlamentolarına getirecek en az bir o kadar devlet daha vardır. İddia her yıl ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmekte, ancak başkanların araya girmesi ile Senato’ya kadar götürülmemektedir. Avrupa Birliği Parlamentosu bile soykırım iddialarını kabul etmiş ve Türkiye’nin bunu tanımasını istemiştir. Hatta katılım için bu iddianın kabulü bile istenir hale gelmiştir.
Ermeni sorunu üzerinde otuz beş yıldır sürdürülen politikanın en kötüsü beş yıldır AKP tarafından yürütülmektedir. Son beş yıldır, AKP hükümetlerinin mal bulmuş mağribi gibi sarıldıkları Avrupa Birliği masalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve Türk Milleti’ne onulmaz yaralar açmaktadır. Bunlardan biri de Ermeni sorunudur. AKP hükümeti Ermeni sorununu en asgari düzeye indirmiş durumdadır. AB’nin ve içimizdeki bazı liboşların gayret ve destekleri ile neredeyse bu terörist devletle ilişki kurma noktasına gelinmiştir. Hava sahası açılmış, Ermenistan uçaklarının Türk toprakları üzerinden uçmasına ve İstanbul, Ankara Havalimanlarına inmesine izin verilmiştir. Şimdi sıra kara sınırının açılmasındadır. Eğer Azerbaycan ortada olmasaydı, bu sınır da kesinlikle şu anda açılmış olurdu. Kendilerinin Türk olduğunu söyleyemeyen ve Türklükle ilgili bir kaygı taşımayanların uygulayacakları Ermeni politikasının bundan iyi olmasını beklemek safdillik olur. 24 Nisan günü bütün dünyanın önünde ayaklar altında çiğnenen ve yakılan Türk bayrağına sahip bile çıkılmamıştır. Bu iğrenç tabloyu seyredenlerden biri olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; “Biz böyle şey yapmayız” demekten başka bir şey yapmamıştır. Cumhurbaşkanı böyle hareket edince hükümet de sesini çıkarmamış ve hiçbir şey olmamış gibi hareket etmiştir. İçeride “Türklüğe hakareti” suç kapsamından çıkarmaya uğraşanların, dışarıda yapılan bu iğrenç hakareti içlerine sindirmeleri ve sessiz kalmaları gayet doğaldır. Çünkü bunların Türklükle ilgili bir kaygıları yoktur.
Açıklamaya çalıştıklarımızdan çıkan sonuç şudur: Türk hükümetlerinin Ermeni politikası iflas etmiştir. Bu, politika bile değildir. Sadece savunma yapmayı ve başkaları isteyince ödün vermeyi politika zannedenlerin vardıkları sonuç, hüsrandan başka bir şey değildir.
Sonuç: Yeni politika
TÜRKSOLU olarak bu politikanın değişmesi gerektiğini üç yıldır sütunlarımızda yazıp duruyoruz. Bu politika, yani savunma politikası terk edilmeli ve en iyi savunma hücumdur denilerek saldırıya geçilmelidir. Saldırı Ermenilerin silahları ile yapılmalıdır. “Soykırımı Türkler değil Ermeniler yapmıştır” politikanın ana hedefi olmalıdır. Rusya, Azerbaycan ve Türkiye arşivleri isteyenlerin kullanabileceği binlerce belge ile doludur. Bu belgelerden yararlanarak, soykırımı Ermenilerin yaptıkları hakkında ileri sürülen tez kolaylıkla ispatlanır. Yeter ki hükümetler ve sivil toplum kuruluşları işe ciddi olarak sarılsınlar.
Buradan bir kere daha hükümete sesleniyoruz: Uyguladığınız Ermeni politikası yanlıştır. Savunmayı bırakıp hücuma geçmek gerekir. Hedef, soykırımı Ermenilerin yaptığını ispatlamaktır. Herkese anlayacağı dille hitap etmek zorunda olduğumuz gerçeği iyi bilinmelidir. 1982-1985 yılları arasında ASALA’ya anlayacağı dille hitap edilmiş ve bütün çete mensupları teker teker ortadan kaldırılmıştır. ASALA’nın yok edilmesi büyük bir başarı ve büyük bir olaydır. Böyle başarıların olabilmesi bugünkü politikaların terk edilmesine bağlıdır.
Ermeni politikasının oluşturulmasında Azerbaycan ile siyasi, ekonomik ve bilimsel işbirliği ve ortak çalışmalar yapılmalı, el ele bu sorunun üzerine gidilmelidir. Şurası kesin olarak anlaşılmalıdır ki, Ermeni sorunu sadece Türkiye Türklerinin ya da Azerbaycan Türklerinin sorunu değildir. Bu sorun dünya Türklerinin sorunudur. Olaya bu gözle ya da bu açıdan baktığınız zaman, işi yarı yarıya halletmiş olursunuz. Ortak çalışmalar kolayca yapılır, arşivler didik didik edilir ve tüm dünyada lobi işleri rahatça yürütülür. Bunun sonucunda da beklenen sonuç kendiliğinden gelir.
Share:

0 commentaires:

Post a Comment

Popular Posts

ما هو افضل مسلسل لسنة 2020 ؟
مسلسل الهندي مملكة الحب
مسلسل تركي الحفرة
مسلسل وادي الذئاب
Created with Quiz Maker

Blog Archive

Pages

Theme Support